Küçüklüğümden beri, ne zaman başka bir milliyetten, ırktan, dinden, dilden biriyle tanışsam heyecanla karışık bir sevinç yaşarım. Merak ederim kültürlerini, düğünlerini, geleneklerini, efsanelerini, şarkılarını, ağıtlarını, masallarını, bayramlarını öğrenmek isterim. Öğrendiğim her şeyden büyük bir zevk alır, bilgi hazineme yeni renkler kazandırdığım için zenginleştiğimi düşünürüm.. Kendi kültürüme ters gelen inançlara bile büyük bir saygıyla bakar, onları kendi renkleriyle s everim.. Çünkü ben büyüklerimden böyle gördüm, böyle bildim. O yüzdendir ki; ırkçılık ve milliyetçiliğin her türlüsü bana hep ilkel gelmiştir. İnsanları, diline, dinine, rengine göre ayırmak, birini diğerinden aşağı veya üstün görmek bana hep cahilce gelmiştir. Beynim bunu algılamakta, böyle insanları anlamakta hep yetersiz kalmıştır.. İşte ‘Çarşema Sor’ yani ‘Kırmızı Çarşamba’ bayramı da yıllar önce tesadüfen tanıştığım bir ezidi arkadaşımdan öğrendiğim, öğrendiğimde de ''bunu nasıl bugüne kadar...