Ana içeriğe atla

Çarşema Sor

Küçüklüğümden beri, ne zaman başka bir milliyetten, ırktan, dinden, dilden biriyle tanışsam heyecanla karışık bir sevinç yaşarım. Merak ederim kültürlerini, düğünlerini, geleneklerini, efsanelerini, şarkılarını, ağıtlarını, masallarını, bayramlarını öğrenmek isterim. Öğrendiğim her şeyden büyük bir zevk alır, bilgi hazineme yeni renkler kazandırdığım için zenginleştiğimi düşünürüm..

Kendi kültürüme ters gelen inançlara bile büyük bir saygıyla bakar, onları kendi renkleriyle severim.. Çünkü ben büyüklerimden böyle gördüm, böyle bildim. O yüzdendir ki; ırkçılık ve milliyetçiliğin her türlüsü bana hep ilkel gelmiştir. İnsanları, diline, dinine, rengine göre ayırmak, birini diğerinden aşağı veya üstün görmek bana hep cahilce gelmiştir. Beynim bunu algılamakta, böyle insanları anlamakta hep yetersiz kalmıştır..


İşte ‘Çarşema Sor’ yani ‘Kırmızı Çarşamba’ bayramı da yıllar önce tesadüfen tanıştığım bir ezidi arkadaşımdan öğrendiğim, öğrendiğimde de ''bunu nasıl bugüne kadar duymamışım'' diye kendime şaşırdığım bir ritüeldi.. öncelikle adından, araştırdıkça da anlamından çok etkilenmiştim. Çarşema Sor; Ezidi inancında; doğanın bütün güzelliklerinin bir arada oluşunu, kışın bitişini, baharın gelişini, doğanın yeniden doğuşa şahitlik edişini simgeleyen bir bayrammış.. İçinde bulundukları zor koşullardan dolayı, kendilerinin bile belki unuttuğu Çarşema Sor hepsine kutlu olsun..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...