Ana içeriğe atla

asyacık

Vay be Asyacık tam beş yıl olmuş sen hayatımıza gireli.. Tam beş yıl önce anan Evrim beni çağırdı. Gel çabuk fakülteye gidiyoruz, doktorlar zorunlu sezaryen diyorlar. Çocuk çok büyükmüş normal doğum olmazmış koş hadi.. Koptuk gittik tabi. Evrim, kocası Erdal, ben sabahın köründe.. Saat onda alacaklar bekliyoruz ameliyathanenin önünde..

Saat 11.30 oldu anca aldılar, o mavi ameliyat kıyafetlerini giydirdiler kardeşime içim bir tuhaf oldu.. tam götürürlerken ablaa bana bişey olursa Deniz Ece sana emanet, üvey ana eline komayasın onu ühühü derken gözlerim doldu bir an.. Sonra dedim ulan manyak altı üstü bi sezaryen duyan da açık kalp ameliyatına giriyorsun sanacak hehehe diyerek kendimi ve Erdalı teselli ettim. 

Alıp götürdüler yarım saat sonra ikinci katta ameliyathanenin önüne gelin dediler. Gittik tabi bekle bekle giren çıkan yok.. Biz Erdalla o kapıda dokuz doğurmanın dokuz anlamını telakki ederken halimize acıyan hemşirenin biri gelip.. Ne bekliyorsunuz burada, içerde kimse yok ki yatakhaneye çıkarmışlardır oraya gidip bakın demesiyle.. kopa kopa yatakhaneye gittik tüm odaları gezdik ne anası var ne bebesi..?


Deli danalar gibi koşturduğumuzu gören başka bir hemşire, bebek yeni doğan ünitesindedir oraya gidin demeden biz hoop beşinci kata.. zilyon tane bebek ara ara bizimkini zor bulduk.. bebeği bulduk bulmasına da anası hala yok.. hadii aşağı bekle bekle ara ana yok.. saatler süren dehşet bekleyişleri ve korku koridorlarında otuzbeş tur attıktan sonra Evrimi getirdiler, bebeği de imza karşılığı teslim ettiler de rahat bir nefes aldık. 

Sonrasında sezaryen olan kadınları gördükten sonra doğum yapmaktan vazgeçme konulu tezimi tamamladım. Günlerce yürütme çalışmaları uykusuz geceler. Fakülte o kadar büyük ki sigara içip odaya dönmem 3 km, 35 dakika sürüyor.. velhasıl üçüncü günün sonunda ikibuçuk kilo vermiş olarak evime döndüm..

Eve gelince kanepeye boylu boyunca bi uzanışım vardı sabah güneşini alınca gevşeyip gerneşen kediler görse kediliğinden utanırdı yeminle.. o gün kendime dedim ki ulen devrim bir daha canım sıkılıyor dersen var ya bir daha hayatımda hiç hareket yok, birazcık atraksiyon olsun dersen var ya senin kafanı kırarım.. velhasıl iyi ki doğdun devyim teysesinin bitanesi.. doğum günün kutlu olsun

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...