Ana içeriğe atla

sultanahmet

bundan tam 1484 yıl önce şimdiki sultanahmet meydanının olduğu yerde büyük bir hipodrom vardı.. daha eskilerde gladyatörler yarışırken sonradan bizans döneminde atlı araba yarışları düzenlenmiştir.. halk o zaman da maviler ve yeşiller diye ikiye ayrılmıştı..

532 yılında imparator justinyen ve karısı theodora, konstantinopolis yani istanbul tarihinin en kanlı ayaklanması olan nika ayaklanmasını bastırmıştır.. yönetimden memnun olmayan halk günlerce nika nika nika diye ayaklanmış.. heryeri yakıp yıkmaya başlamış imparatoru tahtından indirmeye çalışmıştır..!

jüstinyen, karısı theodoradan aldığı akılla, halkı.. gelin la uzlaşacaz diye kandırarak hipodroma toplamış eline bir incil alıp sallayarak.. ey halkım evlerinize dönün akıllı olun ben imparatorum, tanrının yeryüzündeki gölgesiyim.. ben ne dersem o olur dese de.. halkı nika nika yani zafer diye çemkirmeye devam edip üstüne yürümüştür..!

köşeye sıkışan justinyen tiz gemimi hazırlayın kaçacağım diye emir yağdırırken o yılan o fettan imparatoriçesi theodora.. kendine gel jüstim bi sakin ol balım.. sen bir imparatorsun ve bir imparator gibi davran ve git ve şu lanet olası ayaklanmayı bastır.. jüstinyen bir an durup, doğru lan neden kaçıyorum ki ben.. lan ben imparatorum başlarım nikasına da ayaklanmasına da..!

sonra en güvendiği komutanlarını çağırır özellikle cellat lakabıyla nam salmış belisarius ve kasap narses.. hipodromun tüm giriş ve çıkış kapılarını kapatıp içerde bulunan tam 30 bin kişiyi bazı kaynaklara göre kırk bin kişiyi kadın çocuk yaşlı bebek demeden kılıçtan geçirtmiştir.. katliam tam sekiz gün sürmüştür..!

sekizinci günün sonunda hipodromun zemininde kan değmemiş bir taş, gövde üstünde ekli bir baş kalmamıştır.. oluk oluk kan akmıştır.. sonra jüstinyen katliamdan tek parça kurtulabilen isyancıları affetmiş ve yıkılan ayasofya kilisesinin şimdiki halini heybetle diktirerek halkının gönlünü almayı başarmıştır..!

1484 yıl sonra yani bugün de o kanlı meydanda oluk oluk kan akmış.. kan değmemiş taş, gövde üstünde baş kalmamıştır.. tarih tekerrür eder derler doğru imiş.. zalimlerin adı değişir de.. masumun dini dili ırkı değişse bile kötü kaderi değişmez imiş.. bu ibretlik hikaye de burada biter imiş..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...