Tüm hayatım boyunca.. önce devrimciliğim,
demokratlığım, sonrasında sadece duyarlı bir insan olarak devam ettiğim bu
yaşamım boyunca tüm kayıplarımızdan sonra.. hesabı sorulacaktır dedik.. ama hiç
bir zaman soramadık.. hepsi yapanların yanına kar kaldı.. acılarımızı gömdük
yüreğimize.. yer kalmadı bazı, nefes alamadık.. bu da öyle olacak.. biz hesap
falan soramayız.. en fazla yazıp çizeriz ölenlerin kanını mürekkep ederek.. en
fazla ölülerimizin üzerine basa basa haykırırız onu da duyan olmaz.. en fazla
yanar yanar bir süre sonra söneriz ta ki biri gelip tekrar yakana kadar
yüreğimizi.. velhasıl biz hep ölür biz hep yanar biz hep kanarız.. çünkü biz
tanrının üvey evlatlarıyız..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder