Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

korku

distopik bir korku filminin tam ortasında yaşamaya çalışıyoruz adeta.. sokaklar insansız çok daha soğuk, ıssız ve hüzünlü.. insanlar her zamankinden çok daha mutsuz ve umutsuz.. sanki uzaylılar dünyayı istila etmiş de insan soyu tükenmiş, geride kalanlar mutanda dönüşmüş gibi.. sanki bilim adamları yasadışı bir deney yaparken kazara bir virüs geliştirmişte virüs hızla dünyayı ele geçirmiş gibi.. sanki bütün insanlar aklını kaçırmış gibi.. sanki totaliter bir rejim gelmiş, ins ani duyguları tamamen öldüren bir ilaç geliştirmiş de topluca duygularımızı yitirmişiz gibi.. duygularına sahip çıkanlar örgütlenmişiz de yeraltına çekilmişiz gibi.. sanki dışarı çıkmak yasaklanmış, yaşamak yasaklanmış, nefes almak, konuşmak, gülmek, düşünmek, sorgulamak yasaklanmış gibi.. korkuyoruz hep birlikte.. korktukça kendimize gömülüyoruz mutsuz ve umutsuz.. yüreğimiz kavruluyor, ruhumuz üşüyor adeta.. hep bir ağızdan bir ahmet erhan şiiri tutturuyoruz sonra.. bana böylesi garip duygular/ bilmem niye geli...

rüyalar rüyalar

Rüyamda eski unutulmuş bir kasabaya yerleşiyorum. Döküntü, büyük bir konak satın alıp restore ediyorum. İki katlı geniş onlarca odası var. Önceleri çok sıkılıyorum boş odalara girip çıkıyorum, bunalıyorum. Sonra birkaç arkadaşımı davet ediyorum. Geliyorlar yiyip içiyoruz sohbet ediyoruz her şey çok güzel. Sonra birden arkadaşlarım da başka arkadaşlarını getiriyorlar evime.. Ev o kadar büyük ki her yerinden tanımadığım insanlar gençler yaşlılar sakallılar türbanlılar her çeşit insan var. Bu sefer de kalabalıktan bunalmaya başlıyorum. Derken birkaç günlüğüne evden ayrılıyorum. Eve döndüğümde herkes bana yabancıymışım gibi bakıyor. Tanıdıklarım tanımadıklarım herkesin yüzünde düşmanca bir bakış.. Evimi talan edip her yeri kırıp döküyorlar, bir şey diyecek oluyorum diyemiyorum, müdahale edemiyorum. Herkes mutsuz herkes birbirinden bir şeyler saklıyor, gizli gizemli karanlık bir işler dönüyor evimde. Ayinler, çığlıklar, garip sesler geliyor her yerden. Ağzımı açsam konuşturmuyorla...

küçükken bir kedim vardı

küçükken bir kedim vardı.. beyaz sarı tatlı bir kedi.. çok severdik birbirimizi. yazın köyde annem beni odaya kilitlerdi ders çalışayım diye, eylüle kalmıştım herhal.. bu kedi gelir türlü oyunla dersime engel olurdu.. bi sevimlilik, bi kıncıklaşma, bir patileşme görmeyin gitsin.. annem arada bakar ben kediyle oynuyorum, alır kediyi dışarı atardı.. kedi birazdan kapıdan bacadan bir yerden gelir yanımda biterdi.. o kediciği bebek gibi koluma yatırır başını okşayarak uyuturdum.. sonra annem bizi basardı gene ayırırdı.. ya ne suçu var kedinin diye atarlanınca bir gün.. yavrum çok oynama kediyle bak ruhu geçer sana demişti.. o çocuk aklımla çok anlayamamıştım.. ruh ne, kedi ruhu ne.. bana nasıl geçsin kedinin ruhu.. şimdilerde anlıyorum annem ne demek istemiş.. bir şeyi, olayı, kişiyi çok fazla görüp, düşünüp, uğraşıp, derinden hissedince, onun sana ruhu geçiyor.. belki senin de ona.. kendini o hissediyorsun, onu da kendin.. öyle bir an geliyor ki karışıyor birbirine, kim kimdi ya da...

virüs

Ne olmuş nasıl olmuşsa insan soyuna bir virüs bulaşmış.. virüs bünyeye yayıldığında ilk olarak insandaki sevgi, merhamet, vicdan duygularını çökertiyor.. ve bir süre sonra hızla yayılan virüs bulaştığı insanı ucube birer mutanda dönüştürüyor.. bilim adamları sevgi aşısı geliştiriyorlar ama mutantlar o kadar çirkin ve saldırgan ki.. aşıyı zerk etmene bile izin vermiyorlar.. ve insan soyunu kurtarmak gene egolarından azade bilim adamları ve iyi insanlardan oluşan bir ekibe düşüyor.. ve savaş başlıyor.. Hayır hayır bir Amerikan filmi fantezisi anlatmıyorum size.. film yerli.. gerçek hayattan alınmış ve iki kelime.. adı umuda yolculuk..

kocaman bir tımarhaneye dönüştürüldük

ülke olarak kocaman bir tımarhaneye dönüştürüldük. ne ağzımızda tad kaldı, ne benzimizde renk.. gülüşümüz yarım kaldı, yüreğimiz kederle doldu.. tehlikeli bir oyunun tam orta yerinde öfkeden deliren.. delirdikçe saldırganlaşan, saldırdıkça daha fazla kan isteyen vampirlere dönüştürüldük.. insanlığın tam orta yerinde.. bebeklerin çocukların ölümüne akan kanlı gözyaşlarımız, ölüme sevinen yaratıkların ağzından dökülen marazalı salyalara karıştırıldı.. kimyamıza zehir kattılar.. kurşun döktüler simyamıza.. öyle bir virüs yaydılar ki bünyemize.. iyilik, kötülük mefhumunu yitirdik.. sapla samanı birbirine karıştırıp öfke nöbetlerine girdik.. sarsıldık, titredik, inledik ama iyileşemedik.. aklımız tutuldu, içimiz kavruldu, ruhumuz savruldu.. böldüler yarımızı.. kestiler yolumuzu.. kırdılar kolumuzu.. büktüler belimizi.. birbirimize duyduğumuz öfkeden gözlerimize bakacak yüzümüz kalmadı.. içimiz almadı.. çığlığımız duyulmadı.. insanlığımız tamam olamadı bir türlü.. ...