Ana içeriğe atla

b nin cübbeli ile imtihanı

Töbe bismilaaa akşam uykusu ne fena bişeymiş ya.. asla ama asla benim yaptığım gibi eve gelip bir saat uyuyayım akşama dinç olayım diye düşünüp bünyenizi zorla uykuya yatırmayın..

Uzak ola rüyamda cübbeli Ahmet hoca ile bir uzay mekiğine binmiş fezada salınıyoruz usul usul.. ben ona kara delikleri, galaksileri, süpernovaları anlatıyorum.. ahan bak burası andromeda galaksisi hoca.. bu da orion bulutsusu filan yardırıyorum tüm astrofizik bilgimle.. hoca diyor bunların hepsi kuranda yazıyor.. manyak manyak cahil işler bunlar.. götür beni buradan diye kükreyip tesbihini çekiyor sinirli sinirli..

O arada yanımızdan Neil degrase tyson hoca geçiyor (bilen bilir eski nişanlımdır kendileri) tabi bizi uzayın derinliklerinde cübbeliyle başbaşa görünce yanlış anlıyor mevzuyu, bozuluyor.. her ne kadar ben, Neil bebişim bak açıklayabilirim düşündüğün gibi değil falan diye cebelleşsem de, Neil hayalgücü gemisinin nitrojenlerini öyle bi ateşliyor ki bi artistik hareketler filan.. bi şekil bi pati bi pik attırarak etrafımızda dönüyor.. bizi gaz ve toz bulutuna boğuyor.. tam ışın kılıcını çekip bir jedi edasıyla bizi biçecek Allaa muhafaza diye düşünürken delişmen bir meteorun çarpması sonucu bir kara deliğin olay ufkunda kayboluyor..

Yanımda cübbeli yardırıyor.. kim bu zenci.. bırak cehennemin dibine gitsin.. bilim adamlarının hepsi cahil zaten hele gavursa nikah düşmez zati.. tutturmuşlar bi marsta su efenim merihte et ötekinde but diye.. hocayım ben hoca.. manyak manyak işler yapmayın.. yatsı geldi nerde kılacam ben namazı filan diye söylenirken.. ben de onu koruma kalkansız quantum kapsülüne bindirip.. hoca bak burdan bi sağ yap, ordan sol çapraza gir karşına kainat merkez cami çıkacak filan diye kandırıp kapsülün ana ekranına samanyolunun merkezindeki kara deliğin koordinatlarını giriyorum.. ve ateşliyorum..

Ve kendi kendime.. kemerlerini sıkı bağla cübbeli, çünkü kainat yok olmak üzere nıhahahahah diye çığlık atarak kayboluyorum uzayın karanlık boşluğunda töbe bismillaa.. o neydi gı






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...