doksanlı
yılların başları, üniversitenin ilk yılları.. o zamanlar da ortalık karışık..
eskişehir de gözaltına alınıp bırakılmış gecenin bir yarısı bursaya dönmek
zorunda kalmıştım.. şu anki kent meydanı o zamanlar şehirlerarası otobüs
terminaliydi.. öğrenciyim cebimde taksiye verecek para yok.. bırak cep
telefonunu ev telefonunun bile az bulunduğu zamanlar..
bilen bilir
mezarlığın yanındaki karanlık tenha yoldan çarşambada oturan yoldaşların evine
doğru yürümeye başladım.. bir süre sonra arkamdan ayak seslerinin geldiğini
duydum.. korktum tedirgin oldum.. dönüp arkama bile bakamıyorum.. ben
hızlanıyorum ayak sesleri de hızlanıyor.. yavaşlıyorum o da yavaşlıyor.. öyle
bir yer ki beni orda doğrasalar cesedim üç gün sonra anca bulunur..
şubat ayı
hava nasıl ayaz.. aklımdan beş korku on gerilim filmine konu olacak senaryolar
geçiyor.. elimi montumun cebine soktum birden sürekli yanımda taşıdığım küçücük
bıçağım değdi elime.. içimi bir cesaret kapladı bir an.. kızdım kendime.. ne
korkuyorsun lan dedim.. daha üç dört saat önce emniyette polislere meydan
okuyordun.. ne biçim devrimcisin sen, kendine gel bir sapıktan mı korkuyorsun
yoksa diye diye nasıl bir gaza getirdiysem kendimi çakıyı açtım elimin içinde..
adımlarımı hızlandırdım..
ben
hızlandım arkamdaki de hızlandı.. o kadar yaklaştı ki soğuktan buharlaşan
nefesini ensemde hissediyorum.. sonra birdenbire durdum ve sert bir şekilde
arkama döndüm orta yaşlı kel kavruk sapığımla burun buruna geldim.. herif bu
beklenmedik dönüşüm karşısında şok oldu, ne olduğunu anlayamadı.. elimde
tuttuğum bıçağın ucu karanlıkta parlıyor.. o kadar küçük ki çakı, tamamını
görse adam gülmekten düşüp bayılır diye sadece ucunu gösteriyorum.. ama nasıl
bir pis baktıysam geri geri çekildi.. dedim ulan şerefsiz sen beni mi takip
ediyorsun.?
iş üstünde
yakalanan bir suçlu gibi, gözüne fener tutulmuş bir tavşan gibi.. psikolojik
üstünlüğü kaybeden her sapık gibi korktu ve geri çekildi.. yok bacım sen beni
yanlış anladın filan diye kekeledi.. ne bacısı ne yanlış anlaması lan.. yürü
git yoksa seni burada deşer leşini mezarlığa atarım diye çemkirdim..
ufacık
gözlerindeki şehvetin yerini derin bir korkuya bıraktığını izledim gözümü
kırpmadan.. neye uğradığını anlayamadan süt dökmüş ezik bir kedi misali
kuyruğunu kıstırıp döndü gitti.. koşa koşa arkadaşlara vardım olayı anlattım..
çıktılar gecenin üçünde adamı aramaya başladılar.. bulamadılar.. bir yandan da
bana kızıyorlar.. neden kandırıp eve getirmemişim o herifi de onlar anladığı
dilden anlatırlarmış da falan.. dedim gerek kalmadı ben ona gerekli dersi
verdim..
Yorumlar
Yorum Gönder