Siz
siz olun gaza gelip amaan reel dünyadan sıkıldım ne varsa kitaplarda var diyip
benim gibi ondört günde on roman okumaya kalkışmayın sakın.. sonra
bilinçaltınız zaman mekan mefhumunu yitirebilir ruhunuzu bilinmezliklerle dolu
bir boyuta gark edebilir mazallah.. kendinizi bir gece Bizans imparatoru
Konstantin ile şarap içerek ne olacak bu Konstantinopolisin hali diye
dertleşirken.. öteki gece Roma imparatoriçesi Theodora ile kanlı Nika
ayaklanmasını izlerken bulabilir.. bir başka gün
Şems'in dizini kendine yastık eylerken Rumi'nin üç perde gizliden söylediği
aforizmaların ağırlığı altında ezilebilirsiniz.. az daha zorlarsanız
padişahların boğdurduğu kardeşlerinin çığlıklarını topkapının surları arasından
işitebilir.. Ayasofyanın, ruhum kilise ama bedenim camii diyen karmaşık ve
kaotik hikayesinden duygulanıp yerebatan sarnıcının dibine akıtabilirsiniz
gözyaşlarınızı.. Sonra nasıl olduysa kendinizi dikilitaşın gölgesinde bir
istihbaratçının kafasına silah dayayıp sorgularken bulabilirsiniz uzak ola..
zaman kavramınız öyle bir karışır ki gördüğünüz her ak sakallıyı antik yunan
filozofu Sokrates sanabilir.. kendinizi bir anda konstantiniyyenin merkezi
peranın arka sokaklarında karanlık atraksiyonların ortasında bulabilirsiniz
töbe.. velhasıl şirazeyi fazla kaçırmamakta fayda var yarenler.. benden
söylemesi
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder