Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

çucki doksani

annem anlatıyor; eskiden, çuçki doksani yani doksani kuşu denen bir kuş varmış.. kış başında doksan tane taş toplarmış yuvasına.. her sabah bir tanesini gagasıyla alıp dışarı atarmış.. son taşı attığında, doksani kuşu işte o vakit kışın bitip baharın müjdelendiğini anlar, tüylerini silkeleyip dışarı çıkar, kanatlarını açıp gökyüzünde özgürce süzülürmüş.. işte bu gün o günmüş..

seher

sisli puslu bir dağın başında, unutulmuş bir mezarlıkta kendiliğinden boy vermiş bir selvi kadar hüzünlü.. yıkılmış, yakılmış, terkedilmiş bir köy evi kadar kederliydi..

Spotlight

Sadece bir anlığına gözlerinizi kapatıp düşünün.. 8-10 yaşlarında küçücük bir çocuksunuz, babanız ölmüş bir yetim, yiyecek ekmeği olmayan bir kimsesiz, evsiz bir avare, yoksul bir sokak çocuğu, şiddet gören bir çaresiz ya da sevgisiz bir öksüzsünüz.. İşte tam o anda dini bütün kutsal bir kurum gelip sana yardım elini uzatır.. şevkatli bir babadır o.. tanrının merhametinin elidir.. minnet edip her dediğini yapmaz mısınız, karnınız doydu diye şükredip de, o ele tapmaz mısınız ç ocuk aklınızla. Kimse size o güne kadar sevgi dolu, bu kadar manevi duygu yoğunluğuyla yaklaşmamıştır elbet.. onun kulu kölesi olup her dediğini verdır elbet bir kerameti diye yerine getirmez misiniz.. öl dese ölmez misiniz.. İşte onlar da rahiplere, tıpkı bizim çocukların imamlara, belletmenlere, hacı hocalara yaptığını yaptılar.. ne isterlerse onu yaptılar.. o din adamlarının elleri, namahrem yerlerinde dolaşırken ne kadar utanırsa utansınlar ses etmediler, karşı çıkıp sorgulamadılar, yarı korku yar...

timsahcık

çok eski zamanların birinde bir timsahçık yaşarmış.. bütün gün gezer tozar, yediği önünde yemediği ardında keyf edermiş.. yine günlerden bir gün timsahın karnı çok acıkmış.. sağa bakmış birşey yok, sola bakmış birşey yok, sazlıklara yardırmış, yosunları heder etmiş yiyecek bir şey bulamamış.. o kadar acıkmış o kadar çok acıkmış ki.. yanında güvenle salınan yavrularına ince bir bakış fırlatmış kederli bir hüzünle.. bakmış bakmış iç geçirmiş sonra.. yolun sonuna geldim tanrım, galiba açlıktan öleceğim ben.. bu yavrucuklar da kimsesiz kalacak zavallıcıklar diye düşünmüş.. ölmeden önce son bir kez sarılayım, dünya gözüyle yakından bir göreyim bebelerimi derken açlığı gözünü kör etmiş, halini hal etmiş, dilini lal etmiş.. açmış koca ağzını bir hamlede yavrularını hiç etmiş.. nasıl olduysa olmuş, yemiş, yalayıp yutuvermiş yavrucuklarını iç etmiş.. yedikçe karnı doymuş doymasına da, doydukça içine acayip bir pişmanlık oturmuş.. allaam ben ne pis bir hayvanım ki yavrularımı yedim, sen ben...

game over

bilfiil dolanıyorum geceleri bilgisayar kabloları arasında, ne arıyorum bende bilmiyorum.. soğuk elektrik telleri değiyor tenime ürperiyorum.. buz tutmuş ellerimi ağzıma götürüyorum ısıtmaya çalışıyorum nümerik nefesimle.. bir bakıyorum nefesimden buhar yerine kodlar çıkıyor.. bir ve sıfır temalı bir film sarıyor başa.. sanal bir karmaşa içinde bir iz bir ses bir nefes arıyorum realiteye dair.. bir duygu kırıntısı, bir kuble umut.. kulağım, hoparlörün cızırtısına teşne.. ruhum enter tuşuna amade.. bilinmezliklerden azade yol alıyorum daha deep daha da dip weblerde.. dibe varınca el vurup çıkarsın derler ya test ediliyorum mütemadiyen.. oraya varıp da çıkanını görmedi daha bu cenah.. bir battın mı diskalifiye sonrası finish ve game over oluyor herşey..

ay serisi volume 1

ay bu gece; ruhunu bilincinin emrine koymaya çalışan bir anlam arayışçısının yüreği kadar kocaman... bu gece ay; mana avcısı esmer bir delikanlının, gündüz düşlerinin geceye düşürdüğü bekleyiş kadar sıcak..

sen benim kalbime girdin

dilini, dinini bilmediğim uzak bir diyarın, taş kubbeli kadim bir otelinin terasında, her sabah bana kendi elleriyle yumurta pişiren türkmen delikanlısı bir garsonun, vedalaşırken kara gözlerini mahcubiyetle yere indirip, bir elimi bir avucuna, ötekini göğsüne koyup, kırık aksanından, titreyen dudaklarından dökülen ‘’sen benim kalbime girdin, ne olur gitme'' sözündeki dokunaklı anlam kadar hüzün yüklü bir akşam..

biz olmazsak bir tarafınız hep noksan kalacak çünkü

biz, hayatın rutinine smaç atmış.. gelenekçiliğine çelme takmış.. biz varolagelen kısır döngüyü, olmaması gerektiği biçimde bozmuş.. biz, dayatılan dengeleri altüst etmiş yeraltı isyancılarıyız.. biz, üç beş kişi kalmış, biz hala vicdanlı, hala temiz durmuş, yeryüzünün son duygu bükücüleriyiz.. biz bu gezegenin son anlam arayışçıları, son mana avcılarıyız.. biz bu hayatın üvey çocuklarıyız.. bizim sorunumuz sizinle değil bayım, bizim sorunumuz sistemin ta kendisiyle.. ondandır asiliğimiz, isyanımız, kaosumuz, karmaşamız, başkaldırımız ve dahi anlaşılmaz oluşumuz.. bizi anlamaya kalkışmayın bayım.. bizi yargılamaya, bizi sorgulamaya kalkışmayın asla.. bizi kabullenmeye çalışın sadece.. biz olmazsak, hayatınızda bir renk hep eksik olacak.. biz olmazsak bir tarafınız hep noksan kalacak çünkü...

ah serisi

ah gözün göze değişi koyu bir nehre dalışı derin bir soluk alışı iki nota arası telaşı bir türkünün çalınışı yürek ritmi hızlanışı bir sandığın açılışı orta yere dağılışı ah duyguların akışı kederleri yakışı ah bu neyin bakışı

hayat.

hiç olmamış bir zamanın behrinde.. hiç olmadık bir mekanın kıymetli kiliminde.. piç olmamış kelimelerin dizine yatan duyguların, varoluşun tadına varıp apansız uyanışı kadar şairanedir bazen hayat..

hüzüne hazırlık

hüzünlere hazırlık yapıyorum kederlere fistan dikiyorum gözyaşlarına kılıf geçirip uykusuz gecelere yastık çeviriyorum bu sevda çok sert geçecek biliyorum hayal kırıklıklarına kefen biçiyorum..