Ana içeriğe atla

Spotlight

Sadece bir anlığına gözlerinizi kapatıp düşünün.. 8-10 yaşlarında küçücük bir çocuksunuz, babanız ölmüş bir yetim, yiyecek ekmeği olmayan bir kimsesiz, evsiz bir avare, yoksul bir sokak çocuğu, şiddet gören bir çaresiz ya da sevgisiz bir öksüzsünüz..

İşte tam o anda dini bütün kutsal bir kurum gelip sana yardım elini uzatır.. şevkatli bir babadır o.. tanrının merhametinin elidir.. minnet edip her dediğini yapmaz mısınız, karnınız doydu diye şükredip de, o ele tapmaz mısınız çocuk aklınızla.

Kimse size o güne kadar sevgi dolu, bu kadar manevi duygu yoğunluğuyla yaklaşmamıştır elbet.. onun kulu kölesi olup her dediğini verdır elbet bir kerameti diye yerine getirmez misiniz.. öl dese ölmez misiniz..

İşte onlar da rahiplere, tıpkı bizim çocukların imamlara, belletmenlere, hacı hocalara yaptığını yaptılar.. ne isterlerse onu yaptılar.. o din adamlarının elleri, namahrem yerlerinde dolaşırken ne kadar utanırsa utansınlar ses etmediler, karşı çıkıp sorgulamadılar, yarı korku yarı bilmezlikle daldılar o kara şehvetli kara cübbeli şeytanların kör kuyularına, boyun eğdiler çaresizce..

Birileri kurcalayıp ortalığa dökünce, korkuları utanca dönüştü.. sanki suçlu olan kendileriymiş gibi başını kaldırıp iki çift laf söyleyemediler, dilleri lal oldu, gözleri kör.. kimi ikinci kurşunla deldirip yoksulluğuna yama yaptı imkanı maddiyatı.. kimi de ömür boyu hep sustu.. ama o kirlenmişlik, kullanılmışlık duygusunu hiç bir şey temizleyemedi ruhlarından.. hiçbir zaman..

Ülkemizde bir çok yerde yasaklanan gerçek hayattan alınan, bu senenin oscar ödüllü filmi Spotlight filmini izledim bu akşam.. herşey bana o kadar tanıdık geldi ki.. lanet ettim bir kez daha, din adı altında yapılan cinsel sömürüden, otoriteden, korkudan, çaresizlikten ve kimsesizlikten nefret ettim..


Dileğim odur ki.. bir gün bizim ülkemizde de cesur birileri çıkar da bunların yediği haltları, pislikleri bu filmdekiler gibi bir bir ortaya çıkartır da.. vicdanımız az da olsa nefes almış olur bu kokuşmuş kirlenmiş gezegende.. az da olsa yüreğimize su serpilir.. insan olduğumuzu hatırlarız belki.. kimbilir..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...