Ana içeriğe atla

timsahcık

çok eski zamanların birinde bir timsahçık yaşarmış.. bütün gün gezer tozar, yediği önünde yemediği ardında keyf edermiş.. yine günlerden bir gün timsahın karnı çok acıkmış.. sağa bakmış birşey yok, sola bakmış birşey yok, sazlıklara yardırmış, yosunları heder etmiş yiyecek bir şey bulamamış.. o kadar acıkmış o kadar çok acıkmış ki.. yanında güvenle salınan yavrularına ince bir bakış fırlatmış kederli bir hüzünle.. bakmış bakmış iç geçirmiş sonra.. yolun sonuna geldim tanrım, galiba açlıktan öleceğim ben.. bu yavrucuklar da kimsesiz kalacak zavallıcıklar diye düşünmüş.. ölmeden önce son bir kez sarılayım, dünya gözüyle yakından bir göreyim bebelerimi derken açlığı gözünü kör etmiş, halini hal etmiş, dilini lal etmiş.. açmış koca ağzını bir hamlede yavrularını hiç etmiş.. nasıl olduysa olmuş, yemiş, yalayıp yutuvermiş yavrucuklarını iç etmiş..

yedikçe karnı doymuş doymasına da, doydukça içine acayip bir pişmanlık oturmuş.. allaam ben ne pis bir hayvanım ki yavrularımı yedim, sen beni kahreyle yareppim diyerek ağlamaya başlamış.. o kadar çok ağlamış, o kadar çok ağlamış ki, dereler taşıp nehir olmuş gözyaşlarıyla.. nehirler denizlere, denizler okyanuslara taşımış pişmanlık gözyaşlarını.. kulaktan kulağa yayılmış hüzünlü hikayesi.. kimse dinlememiş, kimse anlayamamış onu.. tüm balıklar lanet etmiş, ahtapotlar tiskinmiş, istiridyeler zul etmiş timsaha.. sonra nasıl olduysa herşey unutulmuş.. öyle bir unutulmuş ki.. timsah bile hatırlayamamış yaptıklarını.. bedeni unutmuş ama ruhu geceleri ay doğunca çıkmış nehirlerin üzerinde ince bir ağıt tutturup yavrularını arar olmuş.. işte o gün bugündür timsahların yüzü hiç gülmemiş.. bu absürd hikaye de burada biter olmuş..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...