Ana içeriğe atla

rüyalarım


rüya görmede çığır açtım, level atladım, hattrick yaptım.. uzun zamandır rüya görmeyen denişik bilinçaltım, inception, truman shov, matrix ve westworld karışımı bir rüya ile sahnelere geri döndü.. rüyamda böyle küçük bir kasabada yaşıyorum hayat güllük gülistanlık herkes mutlu, işine gücüne bakıyor, sorunsuz sıkıntısız bir yaşamın içerisindeyim.. sonra bir şey oluyor dejavu gibi bir şey yaşıyorum.. ben bu adamı daha önceden gördüm, ben bu anı daha önce de yaşadım filan diye sorgularken bir şey dikkatimi çekiyor.. bu kadar mutlu insan nasıl bir araya gelmiş olabilir bu bed gezegende, bu nasıl mümkün olur diye sorgulamaya başlarken aydınlanıyorum birden.. yaşadığımız hayatın gerçek olmadığını, birileri tarafından kurgulandığını fark ediyorum, haliyle huzursuz oluyorum.. yanımdaki insanlara bunu anlatmaya çalışıyorum.. kimse beni dinlemiyor anlamıyor.. bağırıp çağırıp isyan etmeye başlıyorum sonra..


birden resmi giysili insanlar geliyor sorun nedir falan diye soruyor.. onlara da anlatıyorum.. her şeyi biliyorum ben, beni yöneticilerinize götürün buradan çıkmak istiyorum diyorum.. beni ikna etmeye çalışıyorlar baş edemeyince bir yerler tarif ediyorlar yetkililer orda diye.. arıyorum arıyorum dedikleri yeri bulamıyorum sıkılıyorum bunalıyorum.. en son ortalığı dağıttığımı görüp beni alıp götürüyorlar.. kara giysili insanların olduğu büyük bir ofis.. durumu anlatıyorum her şeyi biliyorum diyorum.. onlar da bana; buraya girmeyi benim istediğimi ve onlarla imzaladığım ve her şeyi kabul ettiğim sözleşmeyi gösteriyorlar.. dediğim gibi kurguymuş, her yerde kameralar varmış ve yedi yirmidört bütün dünya bizi izliyormuş.. sözleşmeyi yırtıp atıyorum ben böyle bir şey imzalamadım yalan söylüyorsunuuuuz diye çemkirerek suratlarına fırlatıyorum.. beyaz giyimli bir kadın elinde kocaman bir iğneyle yanıma doğru yaklaşırken ortalık bulanıklaşıyor ve hayıııırrr diye uyanıyorum.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...