zihnimin bir yerlerine en güzel anılarımı resmedip, hafızamın en kıymetli albümüne kaydettiğim yaşanmışlıklarım vardır benim.. bazı zaman durup dururken bir tanesini gelir gözbebeklerime oturur öylece.. seyrederim hayranlıkla, aynı anı bir kez daha yaşamanın tarifsiz huzuru, tadı kaplar bünyemi, hoş olurum.. ince bir özlemle yad eder, özenle saklar, incelikle biriktiririm hepsini.. bir ressam olsaydım keşke çizseydim, boyasaydım o anları diyorum bazen.. işte şimdi de; yerin ve zamanın önemsiz olduğu yıllarımın hülyalı, yürek çarpıntılı çağlarında, bir akşam üstünde.. güneşin dağların arkasına yol aldığı vakitlerde.. günü ardına alıp tozu dumana katarak gelen bir atlıya bakıyorum uzaklardan.. önce atının az sonra kanatlanıp uçacakmış gibi havalanan ayaklarını görüyorum.. kızıla çalan dorunun üzerinde, gömleğinin düğmelerini iliklerinden ayırmış, bağrını akşam yelinin serinliğine dayamış, beyaz gömleğini bir şovalye gibi ardından savururken, bir bulutlara bir omuzlarına değen dalgalı siyah saçlarını rüzgarlara taratmış.. gün bitiminin koyu kızıllığı esmer teninde ışıldarken, büyülü masallara davet eden yağız bir delikanlının kara ve derin bakışları gelip oturuyor karşıma.. muazzam bir tablo, kusursuz bir sanat eseri gibi.. keşke siz de görebilseydiniz onu..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder