şehri, utangaç bir
gelin gibi gözucuyla süzen balkonunda, ayaklarını uzatmış, başını elindeki
telefona eğmiş, enteresan hayallere dalmış, usul usul sigarasını içiyordu..
neden sonra eğdiği başını, su içen tedirgin bir ceylanın telaşıyla kaldırdı ve
karşılaştığı manzaraya gözlerini derinden yatırdı.. aman allahım ne oluyordu,
bu kızıllık da neydi böyle.. kara bulutların bağrından kopup gelen bu kızıllar;
sabaha tekrar buluşmak ümidiyle az önce yanaklarından öpüp veda ettiği, çoktan
batıp yol almış, gider ayak sevdiceğine bir tutam sarı bırakmış güneşe el mi
sallıyordu yoksa.. yoksa garabet bir fırtınanın uğursuz müjdecisi bir çığlık
tablosuna selam mı çakıyordu.. baktı baktı karar veremedi.. ya o kızıla olan
hasretini, eğreti bir açıyla eda eden bacalar.. ya o öğretilmiş eski bir
hikayeye kanat çırpan yalnızlıklar kuşu.. neydi.. sonra birden doğruldu derin
bir nefes aldı, sunturlu bir küfür savurdu.. neyse neydi.. aman beyaa sana ne
buluttan aydan kuştan diye mırıldandı sigarasından derin bir nefes çekerken.. az
önce kaldırdığı yere eğdi başını yeniden, parmakları aşağı yukarı dans ederken
telefonun ekranından, hmm aslında bunu yazmalıyım, çok güzel manzaraymış he
diye düşündü içinden..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder