elalem fezada
koloni kurup, uzaylılarla evrensel kalkınma minvalinde hasbıhal ediyor.. yurdum
insanı hala merkezi ısıtma sistemli evlerin soğuk duvarları arasında tirtir
titreyerek havaya göre değil de takvime göre kazanı yakan yöneticilerin keyfini
bekliyor.. ben şimdi şu an, bu lanetli ekimin bu bed soğuğunda moleküllerime
kadar donuyorum yeminle.. battaniye ilen bütünleşip koltukla kardaş oluyorum.
kanepede mahsulü yanmış köylü gibi oturup çarşaflı buda heykeli ilen empati
kuruyorum.. rahmetli nenemden kalan şıvıklı yün çoraplara anlam yükleyip, anamın
iki ton ağırlığındaki yün yorganının bünye üzerindeki etkileşimini idrak
ediyorum yine de vücut ısımı bir tık yukarı taşıyamıyorum.. bilfiil üşüyorum
ben ya.
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder