eskiden şöyle,
yüreğinin güzelliğini olgunluğunun erdemiyle demleyen gönül adamları vardı
hatırlar mısınız.. hayatta birçok şey görmüş geçirmiş, iyinin güzelin yüreğine
değmiş, feleğin çemberinden geçmiş güzel adamlardı.. nitelikli derin
sohbetlerini dinlemek için kulak kesilirdik.. erdeminden bir kuple alır mıyız
diye hikayelerini dinlerdik heyecanla..
kır düşmüş kurşuni
sakallarında damla damla erdem süzülürdü.. hayatın tecrübelerini aktarırken
derin bir nefes çekerlerdi iki parmağının arasında döndürüp durduğu
sigarasından.. arada durup kim bilir kimi düşünerek uzaklara yatırırlardı
gözlerini hüzünle, uhrevi bir sessizlik olurdu sonra.. sonra birden masalsı
büyülü bir sesle anlatmaya devam ederlerdi usul usul..
sonsuza kadar
anlatsa bıkmadan usanmadan dinleyeceğini bilir, yanağının kenarına ufak utangaç
bir gülümseme otururdu.. halden anlayan, egolarından azade, mütevazı, pişmiş,
olmuş son kalmış güzide insanlardı onlar.. insanı da, kediyi de, karıncayı da
aynı derecede sevip önemseyen, kimseye üstünlük taslamayan, karşısındaki insana
özen gösteren kalp kırmaktan imtina eden özel insanlardı onlar..
çayı, muhabbeti,
rakıyı en çok da dilinden anlayanı arar, gönlü gönlüne değeni severlerdi..
içinden geçenleri incelikli bir üslupla gönül imbiğinden geçirip dinleyeni
hoşluğuyla sarhoş ederlerdi.. sahi ya nereye gitti o güzel insanlar.. onlardan
birini görsek de insanlığımızı hatırlasak.. yüz sürsek güzelliğine gönlümüz hoş
olsa.. el alsak erdeminden ruhumuz huzur bulsa keşke..
Yorumlar
Yorum Gönder