Eskiden arabalarımız yoktu, her yere
yürüyerek giderdik. Ne kilo problemimiz vardı, ne de bu kadar stresimiz. Pazar
günleri hep birlikte kahvaltımızı eder, teleferikten aşağıya doğru yürür,
kozahanda yüksek taş duvarların avlusunda, kestane ağaçlarının altında güzel
bir masa kapardık. Öğleden sonra bir bir düşmeye başlardı dostlar, arkadaşlar.
Ne kadar kalabalıktık o zamanlar, ne kadar da çoktuk. Masa genişledikçe sohbet
güzelleşir, espriler, hikayeler, şakalar, kahkahalar havada uçuşurdu. Önce
haftanın gündemi tartışılır sonra yeni çıkan kitaplar, filmler konuşulur,
kültür sanat edebiyat ile muhabbetin dibi bulunurdu. Masada haftalık dergiler,
günlük gazeteler, bulmacalardan, kitaplardan çaylara yer kalmazdı. Hele böyle
puslu sisli soğuk havalarda masaya hiç durmadan tepsi tepsi çay gelir, çayın
buğusu yüreğimizi ısıtırdı. Akşama doğru gruplar halinde kalkılır, kimi okey
oynamaya, kimi iki kadeh içki yuvarlamaya, evliler evine, köylüler köyüne
dağılırdık.
O zamanlar heykelin alt caddesinde köylü
pazarının altındaki kuytu sokakta korsan cd pazarı kurulurdu. Film manyağı üç
beş arkadaş koza çıkışı dört bir yandan pazara dalar, korsan cd alırdık. Hatta
bir sonraki hafta için sipariş verirdik. O zamanlar internet bu kadar yaygın
değildi. Cd leri alıp önce heykelde bir tur atıp oradan mahfele uğrayıp oradaki
dostların da bir çayını içerdik. Namazgah bayırını tırmandıktan sonra
teleferiğe giden rampanın solundaki evimize varır, vcd ye korsan filmi koyar,
heyecanla izlemeye koyulurduk. Filmin en güzel yerinde donardı cd, hiç
şaşmazdı. Çıkartıp, hohlayıp, kazağımıza siler yeniden takardık. Hele çizik
varsa cd de, atlata atlata izlemeye uğraşır, aradaki sahneleri tahmin etmeye
çalışırdık. Sürekli donduğu için, bir saatlik filmi üç buçuk saatte
izlemişliğimiz olurdu. Hiç unutmam Yeşil Yol filminin sonunda, en heyecanlı
yerinde donmuştu da sırf meraktan gidip, orijinal cd sine bir sürü para
bayılmıştık.
Şimdi ben, sert bir lodosun ardından gelen,
sisli puslu, yağmurlu bir pazar günü oturmuş o günleri ne kadar çok özlediğimi
düşünüyorum. Nereye gitti o kalabalık insanlar, o güzel yürekli arkadaşlar, o
dolu donanımlı gençlik şimdi neredeler çok merak ediyorum. Neden şimdi bir
araya gelemiyoruz, eskisi gibi plan yapmadan dergimizi kitabımızı koltuğumuzun
altına koyup ha deyince destursuz gireceğimiz cafeler bulamıyoruz. Her canımız
sıkıldığında gideyim de iki insan yüzü göreyim açılırım diyeceğimiz mekanlar
nereye gitti. Nereye kayboldu o ruh. Bazen ağız dolusu güldüğümüz, bazı hayal
kurduğumuz, bazen şakalaştığımız, bazı takıştığımız bazen ağlaştığımız dostlar
nerede şimdi. Ne zaman ki arabalarımız ayaklarımızı yerden kesti, ne zaman ki
bilgisayarlar aklımızı başımızdan aldı, birbirimizden kopup uzaklaştık zamanla.
Kimi çoluğa çocuğa karıştı kimi ekmek derdine düştü, kimi bir iz bırakmadan
kayboldu gitti. Özledim hepsini, ne güzellerdi..
Yorumlar
Yorum Gönder