Ana içeriğe atla

Tanıdık Bir Hikaye

Çok eski zamanlarda bir kuzucuk yaşarmış. Her gün, o çayır senin bu mera benim hoplayıp zıplarmış. Kimseyi sallamaz, gam keder bilmez, yaşar gidermiş. Hayat ona güzelmiş. Sonra bu kuzucuk büyümüş serpilmiş, kocaman kuyruklu güzel bir koyun olmuş. Köyün tüm koçları peşindeymiş haliyle.. Koyuncuk, kuyruğuyla salına salına meydanda gezerken, yakışıklı kıvrım kıvrım boynuzlu delikanlı bir koça gönlünü kaptırmış. Gel zaman git zaman, çayırlarda, kırlarda buluşup koklaşmak canlarına yetmiş..

Koç, anasını yollamış bir paket ot kokteyli yaptırmış usulünce, adabınca koyun koça istenmiş. Sade bir kır düğünüyle dünya evine girmiş bizimkiler. Bir süre sonra ilk yavrularını almışlar kucaklarına çok mutlularmış. Yavrular büyüyüp serpildikçe bizimkilerin içine bir keder düşmeye başlamış. Ya yavrularını kurt kaparsa, ya bir kurban bayramına denk gelip de heder olurlarsa, ya sürüden ayrılıp da başlarına kötü bir şey gelirse diye içi içini yiyormuş zavallıcıkların.

Bunları düşüne düşüne gözlerine bir damla uyku girmeden sabahı ediyorlarmış. Koç, koyunu uyandırmış bir gece yarısı. Hanım demiş bizim halimiz hal değil. Biz bu şüpheyle nasıl yaşayacağız. Her gün sürüden dönerken yavruları bir araya getirmekten imanımız gevredi. Koyun demiş; ben ne bileyim bey, sabah akşam yediğim çimenler burnumdan geliyor zati, sütüm kesildi çobandan fırça yiyorum. Gece gündüz yalvarıyorum, yareppim nolur beni evlat acısıyla sınama diye dua ediyorum. Birbirine sarılıp ağlaşmışlar sabah kadar..

Gel zaman git zaman bu ikisi sürekli sürüden ayrılıp yavrularını koruyacak bir formül aramaya başlamışlar. Önce, onları ağıla hapsedip dışarıdan gelen saldırılara karşı korumayı düşünmüşler. Olmadı yavrularını da alıp, o masallarda anlatılan kurtların körpe kuzuları yemediği uzak diyarlara gitmek istemişler. İmkanları elvermemiş yapamamışlar. Gidememişler her gün aynı ızdırapla sabahı zor etmişler..

Yine bir gün kırlarda tam onlar bu mevzuları konuşurken, yanlarına daha önce hiç görmedikleri bir koyun yaklaşmış. Ah be canlarım ah be barqemın, sizi çok iyi anlıyorum hem yavrularınızı kötülüklerden korumak, hem de sahibinize olan görevlerinizi yerine getirmek istiyorsunuz. Ben size yardımcı olacağım, patronum çok güçlü ve zengin biri. Size istediğinizi verecek, diye ikna edip bizimkileri peşine takıp kurdun sarayına götürmüş.

Bizimkiler önce bir korksalar da kurdun başındaki takkesini, yerdeki seccadesini görünce bi rahatlamışlar.. Kurt demiş, buyurun efendiler korkmayın, ben sizin bildiğiniz kurtlardan değilim.. Tövbe edip hak yoluna erdim, ibadete başladım. İstesem sizi iki dişimle hiç ederim şuracıkta ama bıraktım o işleri, ben sizden yanayım ve size söz veriyorum sizin yavrularınıza kimse dokunamayacak bundan sonra. Ayrıca, iki ot çimen için dağ bayır gezmenize de gerek yok bundan böyle. Benim arka tarafta stoğum var ne zaman isterseniz gidip oradan otlanabilirsiniz.

Bizim koçla koyun bu işe çok sevinmişler. Hayatlarında ilk defa birileri, hem de kuzuluklarından beri korkuttukları kurt onlara yardım ediyormuş. Tam bunları düşünürken takkeli kurt oradan seslenmiş. Yalnız sizden küçük bir ricam olacak canlar. Bu iyliklerimin karşılığında, her gün bir arkadaşınızı ikna edip yanıma getireceksiniz. Yanlış anlamayın beni lütfen. Onlara kötü bir şey yapmayacağım. Sadece sizin gördüklerinizi onların da görmesini istiyorum ve beni sevmelerini istiyorum. Belki bu şekilde yıllarca yaptığım kurtluğun bedelini ödeyip, ruhumu huzura kavuşturacağım demiş..

Bizimkiler inanmış güvenmiş, yıllarca, bize sizi hep kötü anlattılar abi. Hadi kal sağlıcakla deyip sarılıp öpüşerek içleri ferah karınları tok bir şekilde ayrılmışlar saraydan. Verdikleri sözü tutmuşlar. Her sabah bir koyunu kandırıp onu kurda teslim edip dönmüşler ağıllarına, çocuklarının başına, mutlu mesut yaşamışlar uzun süre. Arada çobanın, yav nereye kayboluyor bu hayvanlar diye serzenişlerini de kulak ardı etmişler. Gel zaman git zaman sürü iyiden iyiye azalmaya başlamış. Bizimkiler çoluk çocuğu alıp kurt efendiye gidip arkadaşlarının akıbetlerini sormaya karar vermişler. 

Girmişler saraydan içeriye girmesine de ne görsünler. Sarayın camekanında bir sürü koyun postu asılı. Yav nasıl olur filan demeye kalmadan kurt takkesini çıkardığı gibi önce yavrulara sonra da bunlara geçirmiş dişlerini. Yapma, etme, kıyma bize, hayır deseler de aldıkları son nefes o olmuş. Kurt yemiş semirmiş bunları, kırk postun üstüne kurulu kırk katlı geniş koltuğuna oturmuş ve seslenmiş ötelere. Ey ahali, o ilk kuzuyu teslim etmeyecektiniz demiş dişlerinin arasında kalan son semiz etleri sivri tırnağıyla temizlerken.. O ilk kuzuda hayır diyecektiniz siz..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...