Çok eski zamanlarda bir kuzucuk
yaşarmış. Her gün, o çayır senin bu mera benim hoplayıp zıplarmış. Kimseyi
sallamaz, gam keder bilmez, yaşar gidermiş. Hayat ona güzelmiş. Sonra bu
kuzucuk büyümüş serpilmiş, kocaman kuyruklu güzel bir koyun olmuş. Köyün tüm
koçları peşindeymiş haliyle.. Koyuncuk, kuyruğuyla salına salına meydanda
gezerken, yakışıklı kıvrım kıvrım boynuzlu delikanlı bir koça gönlünü
kaptırmış. Gel zaman git zaman, çayırlarda, kırlarda buluşup koklaşmak canlarına
yetmiş..
Koç, anasını yollamış bir paket ot kokteyli yaptırmış usulünce, adabınca koyun koça istenmiş. Sade bir kır
düğünüyle dünya evine girmiş bizimkiler. Bir süre sonra ilk yavrularını
almışlar kucaklarına çok mutlularmış. Yavrular büyüyüp serpildikçe bizimkilerin
içine bir keder düşmeye başlamış. Ya yavrularını kurt kaparsa, ya bir kurban
bayramına denk gelip de heder olurlarsa, ya sürüden ayrılıp da başlarına kötü
bir şey gelirse diye içi içini yiyormuş zavallıcıkların.
Bunları düşüne düşüne gözlerine bir
damla uyku girmeden sabahı ediyorlarmış. Koç, koyunu uyandırmış bir gece
yarısı. Hanım demiş bizim halimiz hal değil. Biz bu şüpheyle nasıl yaşayacağız.
Her gün sürüden dönerken yavruları bir araya getirmekten imanımız gevredi.
Koyun demiş; ben ne bileyim bey, sabah akşam yediğim çimenler burnumdan geliyor
zati, sütüm kesildi çobandan fırça yiyorum. Gece gündüz yalvarıyorum, yareppim
nolur beni evlat acısıyla sınama diye dua ediyorum. Birbirine sarılıp
ağlaşmışlar sabah kadar..
Gel zaman git zaman bu ikisi sürekli
sürüden ayrılıp yavrularını koruyacak bir formül aramaya başlamışlar. Önce, onları ağıla hapsedip dışarıdan gelen saldırılara karşı korumayı düşünmüşler.
Olmadı yavrularını da alıp, o masallarda anlatılan kurtların körpe kuzuları
yemediği uzak diyarlara gitmek istemişler. İmkanları elvermemiş yapamamışlar.
Gidememişler her gün aynı ızdırapla sabahı zor etmişler..
Yine bir gün kırlarda tam onlar bu
mevzuları konuşurken, yanlarına daha önce hiç görmedikleri bir koyun yaklaşmış.
Ah be canlarım ah be barqemın, sizi çok iyi anlıyorum hem yavrularınızı
kötülüklerden korumak, hem de sahibinize olan görevlerinizi yerine getirmek
istiyorsunuz. Ben size yardımcı olacağım, patronum çok güçlü ve zengin biri.
Size istediğinizi verecek, diye ikna edip bizimkileri peşine takıp kurdun
sarayına götürmüş.
Bizimkiler önce bir korksalar da
kurdun başındaki takkesini, yerdeki seccadesini görünce bi rahatlamışlar.. Kurt
demiş, buyurun efendiler korkmayın, ben sizin bildiğiniz kurtlardan değilim..
Tövbe edip hak yoluna erdim, ibadete başladım. İstesem sizi iki dişimle hiç
ederim şuracıkta ama bıraktım o işleri, ben sizden yanayım ve size söz veriyorum
sizin yavrularınıza kimse dokunamayacak bundan sonra. Ayrıca, iki ot çimen için
dağ bayır gezmenize de gerek yok bundan böyle. Benim arka tarafta stoğum var ne
zaman isterseniz gidip oradan otlanabilirsiniz.
Bizim koçla koyun bu işe çok
sevinmişler. Hayatlarında ilk defa birileri, hem de kuzuluklarından beri
korkuttukları kurt onlara yardım ediyormuş. Tam bunları düşünürken takkeli kurt
oradan seslenmiş. Yalnız sizden küçük bir ricam olacak canlar. Bu iyliklerimin
karşılığında, her gün bir arkadaşınızı ikna edip yanıma getireceksiniz. Yanlış
anlamayın beni lütfen. Onlara kötü bir şey yapmayacağım. Sadece sizin
gördüklerinizi onların da görmesini istiyorum ve beni sevmelerini istiyorum.
Belki bu şekilde yıllarca yaptığım kurtluğun bedelini ödeyip, ruhumu huzura
kavuşturacağım demiş..
Bizimkiler inanmış güvenmiş, yıllarca, bize sizi hep kötü anlattılar abi. Hadi kal sağlıcakla deyip sarılıp öpüşerek
içleri ferah karınları tok bir şekilde ayrılmışlar saraydan. Verdikleri sözü
tutmuşlar. Her sabah bir koyunu kandırıp onu kurda teslim edip dönmüşler
ağıllarına, çocuklarının başına, mutlu mesut yaşamışlar uzun süre. Arada
çobanın, yav nereye kayboluyor bu hayvanlar diye serzenişlerini de kulak ardı
etmişler. Gel zaman git zaman sürü iyiden iyiye azalmaya başlamış. Bizimkiler
çoluk çocuğu alıp kurt efendiye gidip arkadaşlarının akıbetlerini sormaya karar
vermişler.
Girmişler saraydan içeriye girmesine
de ne görsünler. Sarayın camekanında bir sürü koyun postu asılı. Yav nasıl olur
filan demeye kalmadan kurt takkesini çıkardığı gibi önce yavrulara sonra da
bunlara geçirmiş dişlerini. Yapma, etme, kıyma bize, hayır deseler de aldıkları son nefes o
olmuş. Kurt yemiş semirmiş bunları, kırk postun üstüne kurulu kırk katlı geniş
koltuğuna oturmuş ve seslenmiş ötelere. Ey ahali, o ilk kuzuyu teslim
etmeyecektiniz demiş dişlerinin arasında kalan son semiz etleri sivri tırnağıyla
temizlerken.. O ilk kuzuda hayır diyecektiniz siz..
Yorumlar
Yorum Gönder