Bu kente ilk geldiğim 90 lı yıllarda, aynı böyle kirli paslıydı buranın havası, zehir solurduk geceleri. Darmstad caddesinin bir üst sokağında, yerin üç kat dibindeki, katalitik sobanın oksijen yetersizliğinden mütevellit söndüğü, güneş görmez hava girmez öğrenci evinden çıkar, boğazlı kazaklarımızı ağzımıza çeker, kirli, karbondioksit- monoksit karışımı yoğun havanın ciğerlerimize gitmesine engel olduğumuzu sanardık. Güneş doğmazdı o vakitler, her sabah kentin üstüne lanetli bir sis gibi çöken kirlilikten kurtulmak için belki, Görükle’deki, atılıp, uzaklaştırıldığımız yurda, dikenli tellerden atlayıp kaçak giriş yaparken, bir temiz nefes alma hayali kurardık.. Ne zaman ki görüşümüz silikleşip, ciğerlerimiz kuruduğunda, beynimize oksijen yerine zehir aktığında, işte tam o anda lodos esmeye başlardı.. iki dakikada silip süpürür kara ve acı bulutları, şehri yenilenmiş tazelenmiş cillop gibi lokum gibi pırıl pırıl yapardı.. Bursa; memleketin en zehirli kenti istatistiklerinde başı çekerdi mütemadiyen. Sonra doğalgaz geldi bilmem ne oldu çözüldü dedi haber bültenleri. Ama her ne olduysa, bu kış, o yılların kiri, küfü, pası, zehri var kentin üzerinde, nefes alamıyorum lan bu nasıl şehir. Kurum kokuyor dışarısı, duman soluyoruz bünyemize, genzimiz yanıyor.. Zehir zıkkım oldu nefes almak. Ey lodos, bu vizyonsuzlardan fayda yok, bari sen gel ve arındır bizi bu kirden pastan, gel ve bir nefes aldır bize..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder