Bundan tam yetmiş yıl önce bugün,
devlet dersinde katledilen, yıllarca kitapları yasaklanan, gencecik yaşında
muhalif olmanın bedelini canıyla ödemeden önce unutulmaz eserlerle dünya
edebiyatına adını yazdıracağını bilmeden. O’nu, duruşunu, ruhunu, derinliğini
sindirmeden, denize karşı şık bir masada türk kahvesine iliştirilmiş Kürk
Mantolu Madonna kitabının instagramda paylaşım rekorları kıracağından habersiz
göçüp gitti bu diyardan sırlarla, karanlıklarla. En verimli çağında, daha kırk
bir yaşında, kafasına aldığı bir darbeyle, devlet eliyle, sağcı diliyle, belki
işkenceyle öldürülmeseydi eğer, kim bilir daha neler yazacaktı, daha ne
duygular katacaktı hayatımıza sorusunun cevabı gibi asılı duruyor hala
cinayeti. Bir yazarı öldürmek cinayetlerin en büyüğüdür bence. Siz bir yazarı
öldürmediniz sadece, siz milyonlarca okuyanı topyekun katlettiniz..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder