Beyninde, yüreğinde, bilincinde, öyle yada böyle bir yasadışı tomurcuk yeşerdiyse eğer; ne yaparsan yap, yok edemezsin artık onu. Koparsan yeri kalır, ezersen kokusu, yok etsen boşluğu kalır. Ağzının içinde acı veren bir ufak yara gibi, dilin dönüp dolaşıp dokunur oraya istemsizce, kanatır büyütür orayı. O tomurcuğu, o taze yarayı, acıyı hafife almayın derim yarenler. Önce görün onu, ne kadar tehlikeli olursa olsun bünyeye, dinleyin onu ve anlamaya çalışın. Hele bakın, hangi yanınız yeşertmiş o tohumu, hangi arızanız büyütmüş, hangi eksikliğiniz tamam etmiş. Unutmayın, o da sizin bir parçanız. Her red ettiğinizde paçalarınıza yapışıp ağlayanınız. Bilin ve sevin onu da..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder