Bilfiil dolanıyorum bilgisayar kabloları arasında. Ne arıyorum, ne eyliyorum ben de bilmiyorum. Soğuk elektrik telleri değiyor tenime ürperiyorum. Buz tutmuş ellerimi ağzıma götürüyorum, ısıtmaya çalışıyorum nümerik nefesimle. Nefesimden buhar yerine kodlar çıkıyor. 1 ve 0 temalı bir film sarıyor başa. Sanal bir karmaşa içinde bir iz, bir ses, bir nefes arıyorum realiteye dair. Bir duygu kırıntısı, bir kuple umut. Kulağım, hoparlörün cızırtısına teşne, ruhum enter tuşuna amade, bilinmezliklerden azade yol alıyorum daha da dip weblerde. Dibe varınca el vurup çıkarsın derler ya, test ediliyorum mütemadiyen. Oraya varıp da çıkanını görmedi daha bu cenah. Bir battın mı diskalifiye sonrası finish ve game over oluyor her şey..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder