Hala var mı bilmiyorum, patos atılırdı eskiden. Serin olduğu için de gece yapılırdı daha çok. Küçüğüm gene, dedemin paçalarına yapışmışım beni de götür nolur diye. Dedem başta, uyursun oralarda perişan olursun diye karşı çıksa da, ısrarlarıma dayanamayıp atıyor beni ikiyüzkırlık Masey Fergusonun römorkuna götürüyor mahsül mahaline. Uzun uzun izliyorum, yabayla başakların patosa atılışını, hiç durmadan dönüp duran kasnağı, kırmızı bir nohutlu düdüğe benzeyen patosun aldığı başakları bir ucundan saman, öteki ucundan buğday olarak römorka döküşüne hayran kalırken uyuyakalıyorum. Bir ara uyanıyorum başımdan aşağı buğday taneleri yağıyor bire kırk. Üzerimde, dedemin ağır haki gocuğu, sonsuz buğday denizinde yüzerken kayboluyorum. Gözlerime saman tozları kaçarken, gecenin ayazı yüzüme vuruyor. Buğdayların sıcaklığı ufacık bedenimi sarmalarken, bir el atımı ışıltılı yıldızlara bakıp dünyanın en tatlı uykusuna dalıyorum bir daha. Ve ben şimdi, şu anda, yetişkinliğimde, uykuyla bir türlü hemhal olamamış bir bünye olarak; o tatlı, o masalsı, o derin ve büyülü uykuyu arıyorum. -Kayda geçsin, başkaca isteği yoktur..
Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...
Yorumlar
Yorum Gönder