Ana içeriğe atla

Kara Bulutlar Kızıl Bir Kız Doğuruyordu


Zamanın birinde, çok fena aşk acısı çekiyorum. Hayırsız bir sevdicekten ayrılmışım, beynim ve yüreğim arasındaki çekişmeden bitap düşmüş, acının karanlık dehlizlerinde kulaç atıyorum. Ama içim nasıl yanıyor, nasıl kavruluyor. Nefes alamıyorum, öleceğimi sanıyorum. Teleferik tarafında, eski ama şehir ve dağ manzaralı bir evde oturuyorum o zamanlar. Sabaha kadar dakikaları saniyelere ekledim. Bir dirhem uyku aradım bulamadım. Nasıl ettiğimi bilemediğim o gecenin sabahında derman kalmamış dizlerime yüklenip pencereden göğe baktım. Hava berbat, her yeri kapkara bulutlar kaplamış. Attım kendimi dışarıya. Üç otobüs değiştirerek Mudanya’ya gittim. Sahilde bir banka oturdum denizi seyretmeye başladım.

Normalde, her dertlendiğimde, hüzünlerimi, acılarımı kollarına bırakıp gözyaşlarımı avuçlarına akıtıp rahatladığım deniz bile yüzüme bakmıyor o gün. Deniz kara, sular kapkara, içim daha kara. Saatlerce hiç durmadan o bankta oturdum suya baktım. Sular dalgalandıkça içim de dalgalandı, martılar kanat çırptıkça kalbim ferahlayacağına daha da yandı. Baktım baktım, alıp götürür belki kederlerimi acılarımı diyerek baktım. Sonra bir polis yaklaştı yanıma, iyi misin falan diye sordu. Ne kadar uzun oturup denize baktıysam artık intihar edeceğimi düşünmüş. Baktım Mudanya'dan da, denizden de, martılardan da bana fayda yok, akşama doğru kalktım oturduğum banktan, gene üç otobüs değiştirerek gerisin geri eve döndüm.

Girdim içeri yavaş adımlarla. O meşum gecenin anılarının her köşesine sindiği o bedbaht salonun, o yaslı, o gözü yaşlı halısının üstünde duran, o akşamdan kalma kırmızı şarap şişesini aldım elime. Her şeyi unutmak isteyip de birbirine baktıkça hatırlayan ve gözlerini kaçıran iki kadim dost gibi bakıştık. Bir anda yumdum gözlerimi ve tuttum ince boynundan usulca onu, diktim tepeme. Yanmaktan kavrulmuş içimin susuzluğunu biraz olsun azaltır diye içtim kana kana. İçtim içtim, pencerenin önündeki koltuğa oturdum sonra şehre baktım yeniden. Havada, kapkara bulutlar asılı durmuş, inadına bana bakıyorlar hala. Hiç bir şey değişmemişti işte. İşte benim içim de aynı böyle kapkara diye düşündüm. Kalbim kırılmış, ruhum incinmiş, nefesim daralmış, içim bunalmış benim de. Nasıl açılacağım, nasıl düzeleceğim ben dedim kendi kendime -daha da iflah olmam..

İşte tam o anda hiç beklemediğim bir şey oldu. Simsiyah bulutların altından, kızıl, kıpkızıl, koyu kızıl bir güneş inmeye başladı -o güne kadar gördüğüm en güzel şeydi- ama ya nasıl öyle bir anda çıktı, belki de düştü, yok yok aktı. Aktı aktı her yanı tatlı bir kızıla boyadı. Az sonra, kara bulutlardan tamamen kurtulup tüm heybetiyle gözlerimin içine baktı. Baktı ve dedi ki; gördüğün gibi her karanlığın içinde bir ışık vardır. Hadi topla kendini, bak ben nasıl sıyrıldıysam karanlıklarımdan, sen de yapabilirsin dedi. Elimden tuttu, üfledik ve püff savurduk kara bulutları. İkimiz birlikte, dağları, tepeleri, ağaçları, çatıları kızıla boyadık. Derin bir nefes aldım sonra. Gülümsedi, gülümsedim. Göz kırptı son kez ve kızıl tepelerin ardından kayboldu sonra.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...