Ana içeriğe atla

Özlem


Son aylarda aşırı derecede çalışıp, yüklenip yorduğum bünyemi dinlendirmek adına bu bayram tatilini evde geçirme kararı aldım. Hiç bir yere gitmeden, hatta dışarı bile çıkmadan, bir insan yüzü dahi görmeden, kendi benimle baş başa evimde takıldım. Arada bir buradaki dostlara sardım, onlara saydırdım, arada hiç bir şey yapmadan boş avara oturdum, hiç durmadan yağan yağmuru izledim ruhumu bedenimi dinlendirdim. Bazen, aman bayram da neymiş, bana her gün bayram modunda aymazlık ederken, bazen de beklediği torunları gelmeyen yaşlılar gibi ah nerde o eski bayramlar diye hayıflandım. Ebeveynlerim hariç kimseyi aramadım, yeğenlerim hariç kimse beni aramadı. Ama bir şey dikkatimi çekti. Bir tane bile çocuk kapıyı çalmadı şeker toplamak için. Hatta eve şeker alamamıştım, içimden dedim gelen olursa harçlık veririm, hem onların da daha çok hoşuna gider ama bir tane bile çocuk gelmedi.

Ne kadar acı bir durum değil mi. Biz küçükken, sabahtan poşetlerimizi alır, kapı kapı dolaşırdık. Bazen evden epeyce uzaklaşır, görece daha zengin semtlere yönelirdik, çünkü onlar çocuk şekeri değil çikolata verirlerdi, hem de ellerimize birer tane tutuşturmaz, kristal işlemeli gümüş gondollarda ikram ederlerdi. Çekinme bir tane daha al yavrum derlerdi. Ne bizim ne de anne babamızın aklına kötü şeyler gelmezdi. İlk ne zaman bu kadar kötüleştik bilmiyorum ama insanlar artık çocuklarını, bırak şeker toplamaya dışarıya bile salmaya korkar oldu haklı olarak. Her gün bir sürü çocuk, kadın, hayvan katliamı yaşanan bir ülke haline ilk ne zaman geldik hatırlamıyorum. Ama üzücü ve acınası. Sanırım yaşlanıyorum, durup durup bunları düşünüyorum, duygusallaşıp hüzünleniyorum. Eskiden de kötülük vardı bu ülkede ama hiçbir zaman bu kadar yakınımızda, bu kadar çok değildi sanki. Özlüyorum ben ya o günleri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...