Neden, bizi en
çok seven, üzerimize titreyen, değer veren insanlara özensiz davranırız da,
bizi anlamayan, bizi önemsemeyen, bize değer vermeyen insanlara meylederiz. Neden istemsiz ve tehlikeli bir arzuyla, onlara doğru çekilmekten kendimizi
alamıyoruz. Neden sevginin, sevenin kıymetini bilemiyoruz. İnsanlığımızın eksik
kalmış bir parçası olarak, neden bizi üzen insanlara hastalıklı bir tutkuyla
bağlanıyoruz. Nedir bu insanlığın genlerine kodlanmış arıza, varoluşundan gelen
kendini ispat çabası mı, alt benlikle üst benliğin çatışması sonucu egosunun parçalanması mı. Nedir yani bu, kendimizi ille de sevdirme ihtiyacımız.
Neden
gözümüzde büyüttüğümüz, ulaşılmaz bulduğumuz birinin gönlünü kazandıktan sonra
gözümüzden düşürürüz. Bizi gönülden seven insanlara hoyrat davranma hakkını kim vermiş
bize. Sevgi nedir neden bilemiyoruz. Neden, bir zamanlar ölümüne sevdiğimiz birini,
yıllar hatta aylar sonra görünce hiçbir şey hissetmiyoruz da, hiç görmediğimiz, dokunmadığımız birine dünyanın en gerçek hissini duyabiliyoruz. Gerçek aşkı, sevgiyi
neden öğrenemiyoruz. Takıntılı beyinlerimizin, ulaşamadıkça kendi içinde büyüyen
sanal koridorlarında telef olurken, acı çekmenin, kırılmanın derinlerinde bir
yerlerinde, gizli bir haz mı alıyoruz. Neden elimizdekinin kıymetini bilemeyip,
daldaki kuşları istiyoruz deli bir tutkuyla.
Huzur mu
istiyoruz, yoksa aşk mı. Aşkın tekinsiz girdaplarında derbeder dolanırken bir
anda yorulup güvenli limanların hayalini kuruyoruz. Hiç beklemediğimiz bir anda
gelen yıkıcı, tahrip edici bir dalgayla sarsılıp, darmadağın olmuş hayallerimiz bizi en yakın
güvenli limana ulaştırdığında, aradığımızın huzur olduğunu düşünüp bir nefeslik
soluklanıyoruz. Nekahat dönemini atlatınca, yaralarımız biraz kabuk
bağladığında, ruhumuz yeni bir cenk için kılıç kuşandığında neden sıkılmaya
başlıyoruz. Uzaklardan esen dağ kokulu rüzgarlar, kulağımıza neyi fısıldıyor da,
gözümüz kör, kulağımız sağır halde kendimizden geçiyoruz yeniden. Bir zamanlar
yaşadığımız bunalımın, kaosun içindeki tarifsiz tadı neden özlemeye başlıyoruz.
Neden böyle böyle geçip heder oluyor kıymetli hayatlarımız. Dengesiz, hesapsız sürekli kendini tekrar eden bir döngüye giriyor ve önüne geleni
katıp karıştırıp tıkanıyor bir noktada. Sonra da, bulunduğu yerden memnun olmayan,
bulduğunu anında tüketen, ne istediğini bilmeyen, nerede değilse orayı
özleyen, insanlar neden bu kadar sevgisiz diye ortalıkta dolanan mutsuzlar
ordusuna dönüşüyoruz. Saklarken sıkıntılarımızı birbirimizin gözünden, aslında
birbirinin aynı sevgisiz, duygusuz bulantıların dehlizlerinde, dipsiz kara kuyulara gömülüp kayboluyoruz. Savrulup duruyoruz biz. Sevmeyi, bir parça da olsa
önemsemeyi, özen göstermeyi, değer vermeyi olgunlaşmayı bilemiyoruz, tamam
edemiyoruz insanlığımızı bir türlü..
Yorumlar
Yorum Gönder