Ana içeriğe atla

Hayati'ye

   
         Beni nerde görsen, kollarını iki yana kocaman açıp Devrimim Devrimim diyen sesin kulaklarımdan gitmiyor. Aşık olduğun zamanlarda dünyanın en büyük coşkusuyla, seviyoruuum diye bağıran sesin kulaklarımdan gitmiyor. Daha on yedi yaşımdayken bana diyalektiği öğreten, kültür sanatı sevdiren, sonra quantumu, eşyanın bilincini, kadim kültürleri, medeniyetleri tane tane anlatan sesin kulaklarımdan gitmiyor Hayati. Hayatımda tanıdığım en sağlam okuyan, bildiğini sabırla anlatan, en donanımlı, en birikimli insansın hala. Kara haberini aldığımda, bedeninle beraber koca bir kütüphanenin yıkılışı geldi oturdu gözümün önüne. Hatırlıyor musun sana demiştim bir gün, artık akma vaktin geldi Hayati, çok okudun çok bildin biriktirdin, artık ak Hayati diye. Senin bilginin binde birine sahip olmayan insanlar, şişik egolarıyla kariyer peşinde koşarken, senin hiçbir zaman parayla, pulla, kariyerle işin olmadı Hayati.

       Ezelden beri, hep naif, hep alçak gönüllü, biraz serseri, biraz mizahi, kimsenin kalbini incitmeyen biri oldun Hayati. Biliyor musun Hayati, bugün cansız bedenini toprakla buluştururken, bir yerlerden bize bakıp muzip muzip gülümsediğini hissettik arkadaşlarla. Ah be Hayati; acılarını, o hüzünle karışık ince gülüşünün ardına saklamışsın meğer görememişiz. Ne bu dünya anladı seni Hayati ne de biz. Sıkıntılarla, zorluklarla geçen yetmemiş yaşamını kendi iradenle, kendi istediğin gibi noktaladın Hayati. Zaten iyi insanlar hep erken ölür derler değil mi. Kim bilir, bize hep anlattığın gibi doğanın, evrenin özünde bir başka boyuta geçtin, bir başka enerjiye dönüştün. Senin gibi onurlu, derin, güzel gönüllü bir arkadaşım, yoldaşım olduğu için mutluyum. Bana kattığın tüm güzellikler için, bana öğrettiğin her bir bilgi için sana ayrı ayrı teşekkür ederim. İyi ki geçmişsin bu gezegenden Hayati. Ruhun huzur bulsun. Devrin daim, yolun ışık olsun...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...