Bazen reel dünyada o kadar kırılır o kadar acı çekersin ki daha fazla tahrip olmamak adına bilinçaltının da yardımıyla zamanla gerçeklikten kopar bir hayal dünyasında, sanal ve yalan bir ‘mutlulukta’ açarsın gözlerini.
Başlangıçta her şey çok güzeldir, güllük gülistanlıktır. Olumlu ve güzel şeyleri haddinden fazla büyütürken, olumsuzlukları, zararlı olanları görmezden gelir hasır altı edersin. Oh be ne huzurdur bu, hayat sana güzeldir.
Yüreğini bedliklere karşı öyle nasırlaştırmışsındır ki aldığın kılıç darbeleri basit birer çiziktir ve canını acıtmaz olmuştur. Her şeye gülüp geçiyorsundur, çok mutlusundur.
Ama işte dünya hiç öyle değildir. Gezegen güneşin etrafında tur atmaya devam ediyordur hala. Aslında hiçbir şey değişmemiştir. Değişen sadece senin bakış açın olmuştur.
Bir süre sonra aldığın kılıç darbelerinin ince çiziklerinden kan damlamaya başlar ve çizikler yavaşça büyüyerek derin yarıklara dönüşmektedir.
Ama sen hala, sanal dünyadan aldığın hazları, bir mendil gibi bastırarak yaralarına, kanı durdurmaya çalışıyorsundur. Ama o da ne, sen bastırdıkça kan duracağına daha fazla akmaktadır. Kan gövdeyi götürmektedir.
O noktadan sonra her şey birbirine karışmıştır. Reel dünyanın acıları, sanal dünyanın mutluluk sandığın yalanlarını alt etmiştir işte. Acı çekmeyeyim diye kendini soktuğun girdapta savrulup durmaya başlarsın istemsizce.
Ta ki biri veya bir şey son anda elini uzatıp seni çekip çıkarana kadar bu karmaşadan. Gözlerini acı içerisinde açıp ilk adımlarını attığında itelediğin ötelediğin gerçekliğe canın acıyarak. Aslında çözümün sanal ve yalan diyarlarda değil gerçek ve acı dünyanın tam göbeğinde olduğunu kavrarsın birden.
Anlarsın ki acılarını, dertlerini, sorunlarını, marazalarını, gömerek, iteleyerek, öteleyerek değil, onları ancak yaşayarak, hissederek çözebilirsin. Ancak bu şekilde arınabilir, durulabilir ve dahi olgunlaşabilirsin…
Yorumlar
Yorum Gönder