Ana içeriğe atla

Karmaşa

Bazen reel dünyada o kadar kırılır o kadar acı çekersin ki daha fazla tahrip olmamak adına bilinçaltının da yardımıyla zamanla gerçeklikten kopar bir hayal dünyasında, sanal ve yalan bir ‘mutlulukta’ açarsın gözlerini.
Başlangıçta her şey çok güzeldir, güllük gülistanlıktır. Olumlu ve güzel şeyleri haddinden fazla büyütürken, olumsuzlukları, zararlı olanları görmezden gelir hasır altı edersin. Oh be ne huzurdur bu, hayat sana güzeldir.
Yüreğini bedliklere karşı öyle nasırlaştırmışsındır ki aldığın kılıç darbeleri basit birer çiziktir ve canını acıtmaz olmuştur. Her şeye gülüp geçiyorsundur, çok mutlusundur.
Ama işte dünya hiç öyle değildir. Gezegen güneşin etrafında tur atmaya devam ediyordur hala. Aslında hiçbir şey değişmemiştir. Değişen sadece senin bakış açın olmuştur.
Bir süre sonra aldığın kılıç darbelerinin ince çiziklerinden kan damlamaya başlar ve çizikler yavaşça büyüyerek derin yarıklara dönüşmektedir.
Ama sen hala, sanal dünyadan aldığın hazları, bir mendil gibi bastırarak yaralarına, kanı durdurmaya çalışıyorsundur. Ama o da ne, sen bastırdıkça kan duracağına daha fazla akmaktadır. Kan gövdeyi götürmektedir.
O noktadan sonra her şey birbirine karışmıştır. Reel dünyanın acıları, sanal dünyanın mutluluk sandığın yalanlarını alt etmiştir işte. Acı çekmeyeyim diye kendini soktuğun girdapta savrulup durmaya başlarsın istemsizce.
Ta ki biri veya bir şey son anda elini uzatıp seni çekip çıkarana kadar bu karmaşadan. Gözlerini acı içerisinde açıp ilk adımlarını attığında itelediğin ötelediğin gerçekliğe canın acıyarak. Aslında çözümün sanal ve yalan diyarlarda değil gerçek ve acı dünyanın tam göbeğinde olduğunu kavrarsın birden.
Anlarsın ki acılarını, dertlerini, sorunlarını, marazalarını, gömerek, iteleyerek, öteleyerek değil, onları ancak yaşayarak, hissederek çözebilirsin. Ancak bu şekilde arınabilir, durulabilir ve dahi olgunlaşabilirsin…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karakolda Ayna Yok

    Doksanlı yılların ortaları. Daha yaşanabilir bir dünya hayaliyle, kelle koltukta mücadele edip, fırtına gibi estiğimiz zamanlar. Bunun sonucu olarak bilfiil tutuklanma, gözaltı, takip, polisten, jandarmadan kaçış, faşistlerle kavga dövüşten bunalmışım, bir parça nefes almak adına kalkmışım Malatya’ya ailemin yanına gelmişim. Bir yanı şehrin modern caddelerini arşınlarken, öte yanı toprağa göbekten bağlı, yarı feodal ailemin o aralar en büyük sorunu olan tarla bahçe işleri ile ilgileneyim dedim. Köydeki tarlalarla ilgili bir devlet teşviği mi ne varmış, herkese vermişler, bizimkilere vermemişler. Nasıl vermezlermiş ya, hadi kalk gidelim de neden vermiyorlarmış bir öğrenelim diye artislik yapıp, aldım annemi kalktık gittik Akçadağ’a. Bilumum resmi kurumun küflü odalarında canından bezmiş, salla başı al maaşı tadındaki memurlarından, bugün git yarın gel cevabına aldırış etmeden gezdik dolaştık, en son nüfus müdürlüğüne vardık bir evrak almak için. Adam dedi, bu evrağı ...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Lise yılları, köydeyiz kayısı topluyoruz. Şimdilerde rahmetli olmuş akraba bir kadın, annemin ağzına girmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor bana bakarak. Çaktırmadan yaklaşıyorum merakla. Filankesin oğlu senin kıza talip oldu diyor, durumları iyi, ver kızı rahat eder diyor, ver kızı size de faydası dokunur, zenginler, varlıklılar diyor. Annem uzun uzun dinliyor, ne söyleyecek diye merak ediyorum, kulak kabartıyorum heyecanla. Birden başını kaldırıp sert, bir o kadar da net bir ses tonuyla, benim kocaya verecek kızım yok diyor, ‘’benim kızım okuyacak…’’ O an annemin boynuna atlayıp, iyi ki benim annemsin demek istiyorum ama muhabbeti duyduğum anlaşılmasın diye usul usul kayısı toplamaya devam ediyorum, yüzümde hınzır bir gülümseme. Ondan sonraki gelenlere de, annem hep aynı cümleyi kuruyor. Benim kızım okuyacak! Benim kızım okuyacak.. Okudum ben de, hep okudum. Kitap okudum, düşünmeyi öğrendim, okul okudum hayatı öğrendim, üniversite okudum, direnmeyi öğrendim, haksızlığ...