Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ankara

Bu ülkede kahpe bir kurşuna, tahrip gücü yüksek bir bombaya, menzilini şaşırmış bir mermiye canını teslim etmen yetmiyor yarenler.. daha cesedin soğumadan bin kez eleştirilmen, masumiyetini ispat etmen, bin türlü küfür ve hakarete maruz kalman, binbeşyüz türlü suçlanman lazım.. ama, fakat, lakin soslarıyla yıkanman lazım en rezil hamamlarda.. en zalim tellaklarla.. Bu ülkede ölmen, hele güzel bir dünya uğruna, barış uğruna ölmen birşey ifade etmez a canlar.. parçalanan cesedinin pareleri daha birleştirilmeden ruhunu dağıtır.. yüreğini kanatırlar.. ölünün ruhu yüreği olur mu hiç dersin.. kanar mı.. evet.. bu ülkede ölsen de öyle hemen ölemezsin.. gitmek istesen de gidemezsin.. bedenin gider, benzin solar ama ruhun bu dünyadaki kötülüklere inat gitmez kalır.. ruhun direnenlere karışır.. olanca inadıyla ve dahi inancıyla..

anladık ki..

anladık ki.. bundan böyle de yaşlanıp torunlarımızın elinden tutarak, huzurlu olmayacak ölümlerimiz.. bu ülkenin sakinleri olarak biz gün be gün, ölümlerin en kötüsünü tadacağız bundan böyle de.. cesetlerimiz bile tek parça olamayacak.. patlayarak parçalanacağız, parçalarımızı ağaçlardan toplayıp yerlerden kazıyacaklar ve hangimize ait olduğunu tespit etmeye çalışacaklar yine.. kimimizin cesetleri ailelerine siyah bir poşet içerisinde kol ve bacak bir tutam et olarak teslim edilecek.. ölülerimizi ararken acaba yarın sıra hangimizde diye birbirimizin gözlerine bakacağız yine.. kalanlarımız ise her zamanki gibi üç gün konuşup unutacak her şeyi.. büyüklerimiz kınama mesajları yayımlayacak yine.. teröre lanet okunacak sonra.. kimse sorumluluk almayacak.. ama biz gün be gün ölmeye, parçalanarak patlamaya devam edeceğiz.. allah zeval vermeyecek yine devlete.. tek suçlu yine biz olacağız.. sebep olanların hırslarını egolarını beslemeye devam edeceğiz.. en kötüsü de alışacağız bütü...

10 ekimm

şimdi ankara yanık et kokuyor, yanık insan bedeni, parçalanmış kalp, dağılmış acı, yarılmış yürek kokuyor.. şimdi ankara kurumuş kan kokuyor.. şimdi ankarada zeytin dalıyla uçan beyaz güvercinin kanadı bulanıyor kana.. güvercinin kanadına ateş değiyor.. yanıyor, kanıyor.. şimdi şu an ankaranın sokaklarda caddelerde parçalanmış ve bir daha iflah olmayacak ruhlar dolaşıyor.. bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyor biri, ben bu acıyla nasıl yaşarım ki diyor öteki.. keş ke bende ölseydim diyor beriki.. şimdi ankarada hiç duymadığın kadar şiddetli bir çığlık yükseliyor dalga dalga yayılıyor dünyanın dörtbir yanına.. duyanı sağır göreni kör ediyor, söyleyeni lal. geride kalanlar gözyaşlarını saklıyor birbirinden utançla.. yüzünü eğiyor ağzını açıyor kelimeler düğümleniyor boğazında.. kulağını kabartıyor duyamıyor.. gözünü açıyor göremiyor.. utanıyor sadece utanıyor.. ölü beyaz güvercinlerin kızıl kanıyla belenmiş topraklara verip bedenlerini and içiyor insan olan.. ...

10 ekim

Tüm hayatım boyunca.. önce devrimciliğim, demokratlığım, sonrasında sadece duyarlı bir insan olarak devam ettiğim bu yaşamım boyunca tüm kayıplarımızdan sonra.. hesabı sorulacaktır dedik.. ama hiç bir zaman soramadık.. hepsi yapanların yanına kar kaldı.. acılarımızı gömdük yüreğimize.. yer kalmadı bazı, nefes alamadık.. bu da öyle olacak.. biz hesap falan soramayız.. en fazla yazıp çizeriz ölenlerin kanını mürekkep ederek.. en fazla ölülerimizin üzerine basa basa haykırırız onu da duyan olmaz.. en fazla yanar yanar bir süre sonra söneriz ta ki biri gelip tekrar yakana kadar yüreğimizi.. velhasıl biz hep ölür biz hep yanar biz hep kanarız.. çünkü biz tanrının üvey evlatlarıyız..

ankara tren garı

Ankara tren garının bende çok güzel bir yeri vardı o meşum güne kadar.. ne zaman gitsem kendimi eski bir yeşilçam filminin sahnesinin tam ortasında hissederdim.. sanki az sonra oradan bir ediz hun bir belgin doruk çıkacak.. bir tarık akan, hale soygazi bi sevda ferdağ ne bileyim bi salih güney.. bi ayhan ışık çıkacak elinde eski köşeli siyah beyaz bavuluyla.. sanki az sonra ayrılacaklar tren son düdüğünü öttürecek.. sevgili trene doğru son bir umutla koşacak.. tren hareket e decek.. esas kız el sallayacak.. sonra inmek isteyecek sevdiceğine kavuşmak için çabalayacak ama nafile.. tren son suret hareket etmiş olarak raylarda salınacaktır.. sevdiceklerin gözlerinde bir damla yaş bir kalp çarpıntısı.. bir pişmanlık bir veda olarak kalacaktır.. ankara tren garı bana hep ayrılıkları hatırlatıyordu.. bir de haydarpaşa garı.. birini bombaladılar ötekini yaktılar.. ne varsa hayatımıza değer katan hepsini yaktılar bombaladılar.. el sallayamadık bile treninin buğulu camına dayayıp başını bir dam...

katliam seviciler

Böyle katliamlar ertesinde, insanların yüreğine ateş düşmüşken, insanlar acılarını öfkelerini yaşarken sessiz sedasız.. gelip te ‘ama onlar da.. orda ne işleri varmış’ vb cümleler kurup insanların kanayan yarasına merhem olacağına yaraya parmağını daldırıp bir de içinde çeviren, ‘gebermiş leşler’ diye acı verdikçe daha fazla zevk alan, ceset parçaları üstlerine sıçrarken kapısını kapatıp hiçbir şey olmamış gibi delirmiş bir huzurla yaşayanlar.. Katliamları, ölümleri.. diline, dinine ,ırkına göre kategorize edip kendi ırkındansa iki hamaset yapıp değillerse ‘oh iyi olmuş, az bile olmuş’ diyenler.. Kendinden olmayana düşman zihniyetiyle, devrimciye demokrata kürde ermeniye olan düşmanlığınızı.. kafatasçılığı, ırkçılığı, nefret söylemini, milliyetçilik sosuyla tatlandırıp önümüze sunanlar.. O, başkasına zulüm ettiği için sevinip.. düşmanımın düşmanı dostumdur hesabıyla alkışladığın tecavüz ordusu barbar Işidin bombaları o beyaz kıçınızda patladığı zaman anlayacaksınız bu ülke...

gerçekten merak ediyorum

Biz küçükken mahallede, köyde biri öldüğünde en azından üç gün yas tutulurdu. Ölenin kim olduğu dini, dili, ırkı, kimliği, tanıdık tanımadık olması önemli değildi. Annem televizyon açmamıza kızardı. Açsak bile kısık sesle açılır, neşeli müzikler dinlememiz yasaklanırdı. Eminim tüm Anadolu insanı da bu kültürle büyümüştür, hatta bırak Anadolu’yu; tarihsel olarak bütün dinlerde, kitaplarda, kültürlerde ölüye, korkuyla karışık bir saygı vardır.. Daha önce de böyle miydiniz bilm iyorum ama ben ilk van depreminde şahit oldum kanım donarak bu halinize. Sonra artarak devam etti, istisnasız her ölende, katliamda, birileriniz çıkıp ağızından salyalar saçarak höykürüyor, sevinç çığlıkları atıyorsunuz.. Parçalanmış cesetlere, ölü çocuklara vahşi bir iştahla seviniyor ve bunu normalmiş gibi orda buralarda yazıp, kendiniz gibileriyle daha da katmerliyorsunuz.. İnsanların acılarını dahi yaşamalarına izin vermiyorsunuz. Kanayan yarasına bir bıçak da siz sokuyorsunuz.. kalan ciğerini bir de siz s...

huzursuzluk

her an yakınımda bir bomba patlayacakmış, kolum bacağım kopacakmış gibi geliyor artık.. yolda yürürken, insanların bir anda mutanda dönüşüp çıldırmış gibi ağzından salyalar saçarak, sağa sola saldıracaklarını, boğazımızı kesip, kellemizle top oynayacağını düşünüyorum bir an.. kalabalık yerlerde, birilerinin çıkıp elindeki kalaşnikofla hepimizi tarayacağını düşünüyorum.. trafikte bir kamyonun direksiyonu üstümüze kırıp, canımızı bedenimizden ayıracağını, geleceğimizi biçeceği ni, dümdüz edeceğini düşünüyorum bazen.. sabah işe giderken, arabama binip kontağı çevirince bir anda büyük bir gürültüyle havaya uçacağımı düşünüyorum.. üstümden geçen bir uçağın bomba yağdıracağını düşünüp stres oluyorum.. durduk yerde birinin zıvanadan çıkıp üstüme molotof atacağını düşünüyorum.. gece evimin önünde araba durunca beni tutuklamaya geldiklerini düşünüyorum.. telsiz sesi, tekbir sesi, korna sesi duyunca geriliyorum.. uykularım huzursuz, düşlerim kabus.. ağzımın tadı yok, yüreğim incinm...

tarihi öldürmeyin

Kendimi bildim bileli tarihi yerleri mekanları, evleri, hanları, hamamları, çarşıları, ibadethaneleri hep çok sevmişimdir. öyle bir mekana gittiğimde gözlerimi kapatır.. orada, tam durduğum yerde yüzyıllar bin yıllar önce kimlerin yaşadığını hayal gücüme katar, seslerini, nefeslerini hissederim bünyemde.. O yüzdendir ki yeni evler yeni mekanları modern yapılar, mimarisi ne kadar güzel olursa olsun bana hep basit soğuk ve ruhsuz gelir.. içinde yaşanmış bir mekanda değişik bir huzur, koyu bir hüzün, en çok da tuhaf bir gizem hissederim.. evrende her şeyin olduğu gibi onların da bir ruhu vardır çünkü. O mekanda yüzyıllar önce yaşanmış olaylar, aşklar, ayrılıklar, acılar, kahkahalar bir şekilde o eski duvarların çatlaklarından içeri sinmiştir adeta.. o eski kokuyu, o esrik tadı, o büyüleyici atmosferi hissedip solumak tüm hücrelerime tarifi imkansız bir haz, tatlı bir keyf verir.. Ve bir gün o tarihi yapılar bir şekilde yakılıp yıkıldığında içimi derin bir keder kaplar.. çün...