Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yağmur

İnce bir yağmur dökülüyor ıhlamur çiçeklerinin üstüne, kokusu çayın buğusuna emanet, sesi bünyeyi arındırıyor..

Kırgınlık

Yetip tamam olmamış mevsimsiz bir bahardı, zaman dardı. Hiç durmadan beklenen yârdı. Tepelere kar, gecelere hep yağmur yağardı. Elinde bin yıllık çalgısı vardı. Sedası hoş, yüreği hârdı. Aramızda, bizden başka kimsenin anlamadığı sessiz bir alfabe vardı. Gözümüz kör, dilimiz lâldı. Karanlık bir boşlukta kayıp parçasını arayan derbeder bir ruhtu, ruhumu buldu. Bir damla mutluluk, bir parça huzur vardı. Birden görünmez bir el uzanıp tam orta yerinden baltayı vurdu, kesti bağımı zı, kopardı akışımızı. Bendini yıkıp birbirine akan ırmağımız kurudu. Yüreğimiz elimizde, kelimelerimiz cebimizde kaldı. Ortak akışın köklerinden var ettiğim imgeleri, el yordamıyla toplayıp bohçama, koyuldum kendi yoluma. Ortalık sertti, yollar pekti. Çok adımlar attım, ayak izlerim yoktu. Dökemediğim yarım kalmış cümlelerin, yetiremediğim manaların arasında silinip kayboldu yüzün. Son kez döndüm baktım ardıma, umut yoktu. Geriye bir avuç hüzün, az da gönül kırıklığı kaldı..

Hayaller

Hava tam; yataklı bir kara trene binip, yanına bir kaç kitap ve bir kedi alıp, cama düşen yağmur damlalarına ruhunu yatırıp enteresan hayallere dalmalık..

Ay Aşkı

Bu gece ay, eğilip sol yanağımdan öptü usulca ve dedi ki kulağıma; eğer bir gün karanlık tarafımı da seven olursa, işte o vakit tamam olacağım.

Huzur

Bedenim; bir su kenarında piçliğine boy vermiş salkım saçak bir söğüt olsa. Gölgem; azığını iç edip derin uykusuna dalmış yorgun bir yolcuya emanet olsa. Dallarıma cıvıldak gamsız kuşlar konsa. Yapraklarım serseri bir rüzgarın peşinden savrulsa. Saçaklarım suya eğilse ve bir yosunun kalbine değse. Yüreğim bir tazecik yeşil çalsa. Ruhum bir nefesçik huzur bulsa...

Anneler Günü

Keşke kurşunla öldürselerdi, çok acı çekmiştir yavrum diyen annelerin, evlatlarının çaresiz bakışları altında, günlerce sokak ortasında cansız yatan annelerin, çocuğunun cesedinden kalan parçaları eteğine toplayan annelerin, hiç olmasa bir mezarı olsun gidip başında dua okurum diyerek yavrusunun bir parça kemiğini isteyen annelerin, kızının cesedi kokmasın diye buzdolabına koyup, gözyaşlarını tülbentine, acısını içine akıtan annelerin, evladı gelir de bulamaz diye otuz yıldır  evini boyatmayan annelerin, sanki şimdi kapı çalacak da içeri girecekmiş gibi ömrü çaresiz bir bekleyişle heder olan, evladının kokusuna, gül yüzüne hasret yitip giden annelerin, tabutuna yastık koyup benim kızım nazlıdır sert yerde yatamaz diyen ciğeri sökülmüş annelerin, göçük altında kalan oğluna, benim oğlum yüzme bilmezdi diye ağıt yakan annelerin, sokak ortasında öldürülen, tekmelenen, sürüklenen kınalı saçlı annelerin, velhasıl bu lanetli topraklara gözlerini açıp, bir gün yüzü görmeden hayatı, hep ka...

Gece

Hiç gelmeyecek birini beklermiş gibi, hiç bestelenmemiş bir müziği dinlermiş gibi, hiç yazılmamış bir kitabı okurmuş gibi, sigara yaktığında tam, otobüs gelecekmiş gibi, sarıda geçerken kırmızı yanacakmış gibi, hadi size eyvallah deyip, davet edilmediğin o sofradan kalkacakmış gibi, piç olmuş bir hayatın rutinine aklını kaptırıp, hiç olmuş gönlünü eğleyip üstü kalsın diyerek bu dünyadan defolup gidecekmiş gibi, arada derede kalmış, agnostik bir gece..

Yalnız Gülüşler

Hayalperest bir rüzgarla vuslatı düşleyip umutla süzülürken, hiç yoktan kederlenip en yakın ağacın dalına kendini asan uçurtmalar gibi yalnızdı gülüşlerimiz..

Kayda Geçsin

Hala var mı bilmiyorum, patos atılırdı eskiden. Serin olduğu için de gece yapılırdı daha çok. Küçüğüm gene, dedemin paçalarına yapışmışım beni de götür nolur diye. Dedem başta, uyursun oralarda perişan olursun diye karşı çıksa da, ısrarlarıma dayanamayıp atıyor beni ikiyüzkırlık Masey Fergusonun römorkuna götürüyor mahsül mahaline. Uzun uzun izliyorum, yabayla başakların patosa atılışını, hiç durmadan dönüp duran kasnağı, kırmızı bir nohutlu düdüğe benzeyen patosun aldığı baş akları bir ucundan saman, öteki ucundan buğday olarak römorka döküşüne hayran kalırken uyuyakalıyorum. Bir ara uyanıyorum başımdan aşağı buğday taneleri yağıyor bire kırk. Üzerimde, dedemin ağır haki gocuğu, sonsuz buğday denizinde yüzerken kayboluyorum. Gözlerime saman tozları kaçarken, gecenin ayazı yüzüme vuruyor. Buğdayların sıcaklığı ufacık bedenimi sarmalarken, bir el atımı ışıltılı yıldızlara bakıp dünyanın en tatlı uykusuna dalıyorum bir daha. Ve ben şimdi, şu anda, yetişkinliğimde, uykuyla bir türlü hemh...

Kaos

Bilfiil dolanıyorum bilgisayar kabloları arasında. Ne arıyorum, ne eyliyorum ben de bilmiyorum. Soğuk elektrik telleri değiyor tenime ürperiyorum. Buz tutmuş ellerimi ağzıma götürüyorum, ısıtmaya çalışıyorum nümerik nefesimle. Nefesimden buhar yerine kodlar çıkıyor. 1 ve 0 temalı bir film sarıyor başa. Sanal bir karmaşa içinde bir iz, bir ses, bir nefes arıyorum realiteye dair. Bir duygu kırıntısı, bir kuple umut. Kulağım, hoparlörün cızırtısına teşne, ruhum enter tuşuna amade, bilinmezliklerden azade yol alıyorum daha da dip weblerde. Dibe varınca el vurup çıkarsın derler ya, test ediliyorum mütemadiyen. Oraya varıp da çıkanını görmedi daha bu cenah. Bir battın mı diskalifiye sonrası finish ve game over oluyor her şey..