Uludağ yolunda, yeşillikler içinde kaybolmuş, küçük bir bahçesi olan müstakil bir ev alacağım kısa vadede. Konformist, ehli keyf, tembel ve dahi ayarsız bir bünyem olduğundan mütevellit, ne şehirden vazgeçebilirim, ne de doğadan haliyle. Gündüz, kentin kirli paslı yüklerinden, dertlerinden bunalan bünyemi, bahçedeki iğde ve ıhlamur ağaçlarının kokusuyla sağaltacağım. Sabah uyandığımda bahçeye çıkıp ağaçların gövdesine elimi koyup, onların kalp atışlarını dinleyeceğim. Usulca kulağıma fısıldadığı sırlarını kimseye söylemeyeceğim. Aralarına, uzun yayvan bir salıncak kuracağım. Akşam geldiğimde, o sallanan kanepeye uzanıp, gökyüzüne, elimi uzatsam tutacağım yıldızlara, dalların arasından kadim yarenim aya bakıp, onlardan utangaç hikayeler dinleyeceğim. Yağmurlu havalarda, onların gözyaşlarıyla uyanacağım sabaha, nemli nefeslerini içime çekerken ruhlarının kederine yoldaş olacağım. Dalların altına kurduğum küçük ahşap masamda, iki dilim domatesi, üç zeytini, bir parça peynire ortak e...