Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cuma Sohbetleri

Hayırlı cumalar mümin kardeşlerim. Bu Cuma da ibretlik bir hikaye ile karşınızdayım. Dini bütün, alnı secdeli bir buçuk metre boyunda kavruk bir mümin kardeşimiz bir akşam internetin sanal koridorlarında helal evlilik sitelerini tavaf eylerken karşısına güzeller güzeli bir Bulgar dilberi çıkıyor. Tabi selamın aleykum aleykümselam derken bizim atom karınca mümin, bu beyaz örtülü yeşil gözlü, dolgun dudaklı, iri memeli dalyan gibi kadına gönlünü kaptırıveriyor. Msn, cam açma, titreşim yollama falan derken bunlar iyiden iyiye muhabbeti koyulaştırıyor. Bizimki diyor, gel benim nikahlı karım ol, niyetim ciddi. Kadın diyor, ben de sana vurgunum yiğidim, istemez miyim kuş olup uçam kollarına lakin cepte para yok, hesabıma biraz Euro atsan da biletimi alıp gelsem olma mı. Olma mı hiç, bizimki hayatının kadınını bulmuş para kim köpek ki. Hemen zor günler için yastık altına attığı Tl leri dövize çevirip yolluyor kadına. Ama o da ne, kadın tam gelecek bir terslik çıkıyor. Biletim yandı kara ...

Derya

            Bu işlerin ucundan azıcık tutan biri bilir ki bu kadar duygu yoğunluğu yaşayan bir çiftin ayrılığı öyle kolay olmaz. Öyle bitirelim demekle, olması gerektiği gibi, öyle düz öyle soğuk olmaz ayrılıkları. Verdiğin doğru kararın etkisiyle birkaç gün kendini iyi hissedersin. Olması gerekeni yapmış, sorunu çözmüşsündür. Hem ne var bunda dünyanın ilk ayrılan çifti değiliz ya, hayat devam ediyor sözleri birkaç gün çok anlamlı gelmeye başlar. İlk günler kalabalıklara gire rsin, uzun zamandır ihmal ettiğin dostlarınla buluşursun, dinlediğin müzikleri değiştirip bin türlü aktivitelere katılıp dikkatini yoğunlaştıracağın her türlü eylemden uzak durursun. Bak ne güzeldir her şey, iyi ki bitirmişsindir. Oh be neydi zaten öyle geleceği olmayan ilişkiler, yaşandı bitti işte, kimseyi üzmeden severek ayrıldık, tadı kaldı damağımızda diye düşünürsün. Ta ki yalnız kaldığın bir an o yakıcı özlem gelip yüreğinin tam üstüne oturana kadar. Öyle ağırdır ki nefesini da...

Böyle Buyurdu db

Uzun zamandır sevgiye, sevgiliye yolunu düşürmemiş, ilgiye aç biilaç birini severseniz eğer; ona olan duygularınızı uygun bir ölçüyle zerk ediniz damar yoluyla. Her gün bir damla artırarak, her gün bir doz çoğaltarak. Aksi halde bünyesi kabul etmeyebilir ve sevgi zehirlenmesine maruz kalabilir karşınızdaki. Sevgisizlikten katılaşan yüreğinin özüne ulaşmak istiyorsanız eğer; her gün bir yaprak soyun nasırlaşmış kabuklarından. Büyük bir özenle her gün bir tabaka kaldırınız. A ksi halde tüm hoyratlığınızla yaralarını kanatabilir, acı verebilirsiniz karşınızdakine. Bunca meşakatten sonra ulaşabildiyseniz özüne; Onu camdan bir kalp gibi taşıyabilecekseniz, kıymetli bir elmas gibi değer verecekseniz alın elinize. Olur da ayağınız taşa takılıp düştüğünüzde bile kanayan dizinize rağmen elinizden bırakmayacaksanız dokunun en derinine. Aksi halde bıçaksız olmuş, can çekişen bir kurban daha bırakmış olursunuz ardınızdan. Sonra da oturup, insanlar neden bu kadar sevgisiz, neden bu kadar il...

Tatil

Tatil ne acayip bişi ya. Çalışmaktan, insanlarla uğraşmaktan bunalıp atıyorsun kendini kızgın şehirlerden dingin koylara. Tam serin sularla ruhunu hemhal edip enteresan hayallere dalacaksın, yine gidip takılıyor gözün uzlaşmaz çelişkilere. Etrafına bakıyorsun, sırf tatil yapmış olmak için tatile gelmiş milyonlar. Herkesin elinde bir akıllı telefon, andaki hoşluğu yaşayıp hissetmek yerine like, fav hesabı yapan insanlar. Kimse kimseye gülümsemiyor artık halk plajlarında bile.  Azcık parası olanlar ünlü beachlerde iki lahmacun bir ayrana yüz lirayı, değerli mabadını rahat ettirdiği minderli localara ödediği parayla çarpıp az ötedeki halk plajından yayılan varoşların çözdüğü çıkından yayılan börek ve taze soğan kokusundan tiksinip haline şükür ediyor tüm elitizmi ile. Kimi, bize her yer Bodrum diye cennet gibi koyların keyfini çıkartırken, kimi Nusr-et’in hunharca tokatlayıp yumuşattığı etlerin kokusunu içine çekip ufak bir servet bırakıyor mutluluğun engebeli yollarında. Kimi, marin...

Bayram

Gelin bu bayram, savaşı barışa kurban edelim. Gelin bu bayram, düşmanlığı kardeşliğe kurban edelim. Ölümü yaşama, nefreti sevgiye, karanlığı aydınlığa kurban edelim. Gelin bu bayram; kötülüğü, güzelliğe ve aşka kurban edelim...

db

Anladım ki göz, gözü özlermiş. Öz; gönülü gözler, gönül yananı közlermiş. Köz; özü küller, küllerin ruhu sızlarmış.

Zaman

Bir köşesi yırtık, kalbi kırık, ruhu ezik siyah beyaz bir fotoğrafın hüzünlü gözlerinden yere düşüp parçalanıyor zaman...

Kuyruk Yıldızı

Anne kuyruk doğdu mu. Yok kızım bu geceden sonra sabah karşı doğacak. Anlayan anladı ne diyorum, anlamayan da kuyruk nedir, nasıl doğar ki kuyruk falan diye düşünmüştür eminim. Astronomi ile olmasa da gökyüzüyle ezelden beri haşır neşir biri olarak kuyruk nedir, ne değildir. Tahminimi ve çıkarımlarımı anlatayım dedim dilim döndüğünce. Eskilerin hesabına göre ağustos ayının ortalarında doğar her sene kuyruk. Doğana kadar aşırı sıcaklar olur. Sabaha karşı doğar, güneş doğmadan  çok önce. Doğduktan sonra havalar bir nebze serinler. Bu tarihten sonra gündüzler sıcak, geceler serin olur. Aslında bir anlamda mevsimin sonbahara evrildiği tarihtir. Çocukken hep merak ederdim kuyruk yıldızını. Köyde, gece damda yatarken sabaha karşı gökyüzüne bakar, kuyruğa, hatta nedense kedi kuyruğuna benzeyen bir yıldız arardım. Hangisi olduğuna karar veremeyip en parlak yıldızı seçip olsa olsa budur kuyruk diye düşünürdüm ve onu çok beğenirdim. Bu benim yıldızım olsun derdim içimden. Aslında pek...

Hayati'ye

             Beni nerde görsen, kollarını iki yana kocaman açıp Devrimim Devrimim diyen sesin kulaklarımdan gitmiyor. Aşık olduğun zamanlarda dünyanın en büyük coşkusuyla, seviyoruuum diye bağıran sesin kulaklarımdan gitmiyor. Daha on yedi yaşımdayken bana diyalektiği öğreten, kültür sanatı sevdiren, sonra quantumu, eşyanın bilincini, kadim kültürleri, medeniyetleri tane tane anlatan sesin kulaklarımdan gitmiyor Hayati. Hayatımda tanıdığım en sağlam okuyan, bildiğini sabırla anlatan, en donanımlı, en birikimli insansın hala. Kara haberini aldığımda, bedeninle beraber koca bir kütüphanenin yıkılışı geldi oturdu gözümün önüne. Hatırlıyor musun sana demiştim bir gün, artık akma vaktin geldi Hayati, çok okudun çok bildin biriktirdin, artık ak Hayati diye. Senin bilginin binde birine sahip olmayan insanlar, şişik egolarıyla kariyer peşinde koşarken, senin hiçbir zaman parayla, pulla, kariyerle işin olmadı Hayati.        Ezelden be...

Kayda Geçsin

Küçükken, yazları köye gittiğimizde en büyük zevkim gece damda yatmaktı. O bahçe senin bu bayır benim, böğürtlen, yemlik, çiğdem, kenger sakızı toplamaktan yorgun düşmüş halde eve döner, akşam yemeğini yedikten sonra heyecanla yatma vaktini beklerdim. Vakit tamam olunca, toprak dama çıkan merdivenleri aceleyle tırmanır, yan yana serilmiş kalın döşeklerden birine atardım kendimi. Ağır yün yorganı boğazıma kadar çeker, yıldızlara bakardım. Gökyüzü ne kadar büyük, ne kadar genişti o zamanlar. Yıldızlar kocaman ve ne kadar çoktular. Elini uzatsan tutacakmışsın gibi yakındılar. O ayın gölgesinde o yıldızların koynunda derin bir uykuya dalardım sonra. Sabaha karşı, gün doğmadan uyanırdım şimdi olduğu gibi. Alaca karanlıkta öten bir baykuşun, bir pepuk kuşunun acıklı sesini dinlerken, tan vaktinin keskin ayazı tenimi okşardı, ürperirdim. Kendimi bir masalın içine çekiliyormuş gibi hissederdim. Karşı bahçemizdeki uzun kavakların rüzgarda usulca salınışlarını ejderhalara benzetir, kayısı ...

Yaşlanıyorum

Yaşlanıyorum ben herhal. Derdini derinine gömüp suratına bir gülücük kondurup demlenmiş bir huzurla gelen insanlar arzuluyorum artık. Balkonumda teneke kutularda yeşeren fesleğenlerin başını okşayıp kokusunu içime çekmek istiyorum. Efil efil esen yaz yelinin getirdiği yaprak hışırtısına ruhumu yatırmak istiyorum. Yormayan mevzular, atraksiyonsuz romanlar, dingin müzikler, beyin yakmayan filmler istiyorum artık. Aynı böyle işte usul usul yaşlanıyorum ben..