Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

çaresizlik

aranızda, hayat çok sıkıcı, herşey anlamsız diye düşünen varsa en yakın hastanenin bahçesine gidip bir kaç saat otursunlar.. sağlıklı ve derin bir nefes alabilmek için dünya malını seren amcanın alamadığı nefesin dramını izlesinler.. gül yüzlü oğlunu bir kez daha öpüp koklamak için gece gündüz hastane kapısında yatan teyzenin gözlerindeki çaresizliği görsünler.. sol kolu kazada koptuğu halde, iyi ki sağ kolum kopmadı yoksa nasıl çalışırdım diyen genç işçinin yüzündeki minneti görsünler.. odada yatmaktan bunalan felçli anasını doktordan gizli sırtına alıp bahçede gezdiren adamın acıklı gülümsemesini izlesinler.. baba, annem ölürse bize kim bakacak diye soran küçük çocuğun sesindeki umutsuzluğu dinlesinler.. herşeyin başı sağlık diyen büyüklerin ne kadar haklı olduğunu idrak etsinler.. tüm bedliklere rağmen aldığı nefesin kıymetini bilsinler..

özlem

özlem, insanın tenine işler mi benim koluma işledi biliyor musun kolumda izin var bunu hiç unutma hatırla yüzümüze ay vurmuştu..

sevmiyorum bu ülkeyi artık

sevmiyorum bu ülkeyi artık.. bu ülke insanlarının çoğunluğu bizden nefret ediyor çünkü.. ne halt olursa olsun bu ülkede, ucu dönüp dolaşıp bize dokunuyor bizi yakıyor sonunda.. sevmiyorum bu insanları artık.. sevmiyorum şiddeti çatışmayı.. sevmiyorum diyalogsuz tartışmaları.. sevmiyorum korna seslerinin sela seslerine karışmasını.. tekbir seslerinin ezik egolarınızda çınlamasını.. tiksindim vahşiliğinizden, cahilliğinizden, aptallığınızdan, laf anlamazlığınızdan, beyinsizliği nizden.. sevmiyorum boş havalarınızı, kafa kesen kahramanlık hikayelerinizi dinlemek istemiyorum.. kulak kapatıyorum kandırılışlarınıza.. sevmiyorum anlamadan dinlemeden bodoslama dalışlarınızı.. sevmiyorum zekaya hakaret yanılsamalarınızı yanlışlarınızı.. bu ülke benim ülkem değil artık.. ait hissetmiyorum bu cühela güruha kendimi.. sıtkım sıyrıldı iyice.. koşarak uzaklaşmak istiyorum bu ülkeden artık.. nefes alamıyorum çünkü.. boğuluyorum gün be gün.

Neil Degrasse Tyson

Rüyamda, astrofizikçi Neil Degrasse Tyson ile nişanlanmışım.. bir hafta sonra düğünümüz varmış  sonra sevdiceğimle yıldızların altında otururken anlatıyor.. Devrimciğim, şu gördüğün samanyolu galaksisi, içinde milyarlarca yıldız var.. şu da komşu galaksimiz andromeda.. milyarlarca galaksi onların içinde de milyarlarca yıldız, gezegen, uydu var.. biliyor musun vücudumuzdaki elementlerle şu gördüğün yıldızların elementleri aynı.. sende, bende hepimizde yıldız kumaşı var yani. . sonra bir ağacın gövdesine dokunup kalp atışlarını hissediyoruz birlikte.. biz evrenin bir parçasıyız, biz evrenin içindeyiz, evren de bizim içimizde.. Sonra içimden diyorum ki.. ellaam ne kadar şanslı bir insanım.. uzayla, kara deliklerle, paralel evrenlerle, solucan delikleriyle, süpernovalarla, karanlık maddeyle ilgili herşeyi anlatır bana hiç canım sıkılmaz.. cosmos tadında bir evliliğimiz olur negzel..

yolculuk

şehirlerarası yolculuklar yapanlar, özellikle de batıdan doğuya gidenler bilir.. sabaha karşı gözlerini açarsın, mahmur gözlerle o güneşin ilk kızıllığının vurduğu boz tepeleri görürsün.. bilirsin ki, ya güründesindir ya darende de.. etrafına bakarsın herkes uyuyor.. sen de uyumak istersin yeniden.. o kadar tatlıdır ki uyku, keşke daha uzun olsa da yolum ben hep uyusam diye düşünürsün.. başını yatırır, gözlerinin üstüne örtersin kirpiklerini yeniden.. işte tam da o ara kulağına bir türkü çalınır radyodan.. ‘meşakkatin adın murad koymuşlar, dünyada ne lezzet, ne bir tad gördüm’ o dur işte.. sağ salim vardığının hüzünlü, meşakkatli ama tamam olmuş ezgisidir işte o.. hoştur..

fotoğraf makinası

sonunda bir fotoğraf makinası aldım kendime.. önce gidip biraz kirli yüzlü çocuk fotoğrafı çekeyim.. birkaç sevimli sokak hayvanı üşümüş bir kedicik mesela.. sonra yüzleri kırışık dede ve nene suratı çalışayım.. ardından gölyazına gideyim göl kenarında kuru bir ağacın altında kendi kaderine terkedilmiş rüzgarla bir o yana bir bu yana rakseden bir kayık bulup objektifime yansıtayım.. etrafındaki kirlilikleri photoshop ile yokederim nasılsa.. ordan ver elini cumalıkızık.. taşlı dar sokaklardan eşeğinin yularından tutup sigarasını tellendirirken cumbalı ahşap evinin camındaki teyzeye efkarlı bir bakış fırlatan bir amca çekeyim.. üstüne mudanyaya gidip tam ağını denize atarken rasgele diyen sarı çizmeli bir balıkçı.. iki türbe bir ulucami.. ordan uludağa çıkıp birkaç kar manzarası da çekersem stajımı tamamlamış olacağım kısmetse..

roman

Siz siz olun gaza gelip amaan reel dünyadan sıkıldım ne varsa kitaplarda var diyip benim gibi ondört günde on roman okumaya kalkışmayın sakın.. sonra bilinçaltınız zaman mekan mefhumunu yitirebilir ruhunuzu bilinmezliklerle dolu bir boyuta gark edebilir mazallah.. kendinizi bir gece Bizans imparatoru Konstantin ile şarap içerek ne olacak bu Konstantinopolisin hali diye dertleşirken.. öteki gece Roma imparatoriçesi Theodora ile kanlı Nika ayaklanmasını izlerken bulabilir.. bir başka gün Şems'in dizini kendine yastık eylerken Rumi'nin üç perde gizliden söylediği aforizmaların ağırlığı altında ezilebilirsiniz.. az daha zorlarsanız padişahların boğdurduğu kardeşlerinin çığlıklarını topkapının surları arasından işitebilir.. Ayasofyanın, ruhum kilise ama bedenim camii diyen karmaşık ve kaotik hikayesinden duygulanıp yerebatan sarnıcının dibine akıtabilirsiniz gözyaşlarınızı.. Sonra nasıl olduysa kendinizi dikilitaşın gölgesinde bir istihbaratçının kafasına silah dayayıp sorgularken...

bayram

Bayram gelmiş neyime.. kan damlar yüreğime. Evet dünyanın ortasından, dibinden kan damlıyorken, çocukların parçalanmış cesetleri, kanları üzerimize sıçrıyorken, en müslüman benim diyip başka bir müslümanın kafasını kesip kalbini eline alıyorken.. Daha yakınımızda, birileri aç bilaç yaşarken, birileri onların ‘halini anlamak' için beş yıldızlı otellerde, saraylarda iftar açarken, birileri oruç tutmuyor diye birilerini aşağılayıp baskı yapıp ezerken.. Birileri yılın onbir ayı her türlü haltı yiyip, oruç tutarak tüm günahlarından arınacağını düşünürken ve birileri dini, ramazanı, bayramı sermaye yapıp bizi sömürürken, bayram benim neyime.. kan damlar yüreğime diyorum ben de.. Herkes çocukluğundan bilir ki bayramı asıl yaşayan çocuklardır. Şimdi o çocukların kimi, aman kaçırılır tecavüz edilir diye şeker toplamaya bile gönderilemiyor, o çocukların kimi ekmek derdinde çalışıyor, o çocukların kimi bayram nedir bilmeden büyüyor, o çocukların kimi dileniyor, o çocukların kimi...

özlem

göz gözü özledi öz gönülü gözledi gönül yananı közledi köz tözü külledi küllerin ruhu sızladı..

ölmeden ölmek

ve ben şimdi bir hastane bahçesinde oturmuş yaşamın ne kadar da anlamsız olduğunu düşünüyorum.. ölümün olduğu bir gezegende hayatın çok da ciddiye alınacak bir şey olmadığını düşünüyorum şimdi.. daha sürgün sürmemiş yemyeşil tazecik bir dalın, çıt diye kırılışının sesini duyuyorum ben şimdi.. yüzünde doksandokuz tane kırışık olan bir dedenin gözlerinde, domur domur açan acının, kederin tanımını okuyorum ben şimdi.. kendi canını teslim etmek için beklediği ölümün kollarına, gencecik torununu usulca teslim edişini izliyorum.. akıtamadığı gözyaşlarının, çehresine yüzüncü ve en derin kırışığı açtığını görüyorum şimdi.. bir dedenin ölmeden ölüşünü izliyorum ben şimdi..

insanlık öldü

ülke olarak kocaman bir tımarhaneye dönüştürüldük. ne ağzımızda tad kaldı, ne benzimizde renk.. gülüşümüz yarım kaldı, yüreğimiz kederle doldu.. tehlikeli bir oyunun tam orta yerinde; öfkeden deliren.. delirdikçe saldırganlaşan, saldırdıkça daha fazla kan isteyen vampirlere dönüştürüldük.. insanlığın tam orta yerinde.. bebeklerin, çocukların ölümüne akan kanlı gözyaşlarımız.. ölüme sevinen yaratıkların ağzından dökülen marazalı salyalara karıştırıldı.. kimyamıza zehir kattılar.. kurşun döktüler simyamıza.. öyle bir virüs yaydılar ki bünyemize.. iyilik kötülük mefhumunu yitirdik.. sapla samanı birbirine karıştırıp öfke nöbetlerine girdik.. sarsıldık, titredik, inledik ama iyileşemedik.. aklımız tutuldu, içimiz kavruldu, ruhumuz savruldu.. böldüler yarımızı.. kestiler yolumuzu.. kırdılar kolumuzu.. büktüler belimizi.. birbirimize duyduğumuz öfkeden gözlerimize bakacak yüzümüz kalmadı.. içimiz almadı.. çığlığımız duyulmadı.. insanlığımız tamam olmadı bir türlü.. a...

tecavüz AKlandı

Bir an için gözlerinizi sıkıca kapatın. Varsa kendi çocuğunuzu, yoksa yeğenlerinizi yoksa komşunuzun arkadaşınızın çocuğunu gözünüzün önüne getirin. O kırmızı kurdelalı o kıvır kıvır saçlı o nazlı bakışlı kızları, o yaramaz küçük adamları bir düşünün. Ne kadar tatlılar değil mi. Düşünürken bile insanın içine bir sıcaklık bir gülümseme oturuyor dudaklarınıza. Sonra sapık iğrenç bir yaratığın hoyrat ellerinin o çocuğun bedeninde gezindiğini düşünün. O dokunmaya öpmeye kıyamadığ ınız, o saçının bir teline gözünün bir damla yaşına dünyaları yakacağınız yavrulara şehvetle yaklaşan birini düşünün. Düşünemediniz değil mi ? Öfkeyle gözlerinizi açtınız. Daha ilerisini düşünmek bile istemiyorsunuz. İşte düşüncesini bile beynimizin almadığı midemizin kaldırmadığı bu iğrenç muameleyi ülkemizde yaşayan o kadar çok çocuk var ki. Ve o çocuklar sahipsiz, o çocuklar neyin ne olduğunu bilmeden kendini kirli ve suçlu hissediyorlar. Onların omuzlarına öyle ağır bir yük bindiriliyor ki ömür boyu n...

vahşet ordusu

insan bedeni yanıp pişerken dili şişip ağzından dışarı çıkıyormuş bilmiyordum dün öğrendim.. ciğerlerindeki su buharlaşarak köpürüp ağzından geliyormuş.. dün geceden beri unutmaya çalışıyorum unutamıyorum.. diri diri yanmak nasıl bir acı verir insana tahayyül edemiyorum.. çok ölüm gördüm, zulüm gördüm, katliam duydum dinledim ilk ağızlardan.. ama bu kadar hd kalitesinde bu kadar pervasız hissetmemiştim hiçbirinin acısını.. biz nasıl yaşayacağız ya bütün bu gördüklerimizden s onra.. biz nasıl unutacağız bu görüntüleri.. nasıl silip atacağız, hiç olmamış gibi mi davranacağız yoksa.. ne ağzımızda tad kaldı ne benzimizde renk.. biz iflah olur muyuz ya bu saatten sonra.. iki gram umudum vardı her şeye rağmen insanlık adına.. onu da bu vahşet ordusu ve bunlara sessiz kalan riyakar güruh alıp götürdü.. duygularımı da ruhumu da kaybettim ben.. kayda geçilsin, hükümsüzdür..