Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gitmeler

Nereden gelip, nereye gittiğini bilmediğim, başı dumanlı, yazgısı kara bir tren bekliyorum. Kimsenin kimseyi beklemediği o soğuk ve gri istasyonda, bir türlü gelmeyen o treni bekliyorum ben. Gelse keşke diyorum, buz tutan ruhumu alsa, beni kendimden en uzağa götürse. İnsan uzaklaştıkça gider mi kendinden, test etsem mütemadiyen. Bıraksam bedenimi yataklı vagonun kirli gri çarşafına, yatırsam gözlerimi karlı tepelerin burcuna keşke. Kulağımı, paslı rayların takurak ezgisine emanet edip, bir derin, bir huzurlu uykuya dalsam keşke..

yağmur

olmaz ki ama bu kadar da yağılmaz ki yağmurdur dedik candır berekettir dedik bastık bağrımıza, adına methiyeler dizdik, güzellemeler yaptık ahmak ıslatanında ıslandık sevdiceğimizle. günü geldi dumanlı başımızı yasladık koynuna acımız dayanılmaz olunca, yüreğimizin kederini akışına yoldaş eyledik, huzur bulduk. günü geldi gözyaşlarımızı katık ettik damlalarına, kaçırarak gözlerimizi bir veda sarılışında. seninle ıslandık, seninle serinledik nefes aldık kimi gün. sen yağarken dışarıda ince ince, dayadık başımızı cama, en güzel hayallere daldık. senle güzeldi o akşamüstü demlenen çayın kokusu tadı buğuladığın camlara çizdik acemi kalplerimizi velhasıl seni hep sevdik biz yağmur hep sevdik be.. sen ne yaptın canı yanmış terkedilmiş bir sevgilinin hoyratça akıttığı gözyaşları gibi dolandın ayaklarımıza delice attığın çığlıklara boğdun bizi. kestin sesimizi.. kestin nefesimizi delirdin coştun kendi...

Kendi Karanlığında Boğulmak

    Büyük travmalar yaşayıp, acılarıyla yüzleşememiş insanlar; bilinçaltının da yardımıyla kendine birer savunma mekanizması geliştirirler. Bir daha aynı noktaya dönmemek için, o yaşadıklarını bir daha yaşamamak için etrafına görünmez duvarlar örerler. Bu insanlar günlük hayatlarını maskelerle yaşarlar. Kimseye güvenmezler, içlerindeki yaraya ulaşabilecek duygusal ilişkilere girmezler. Görünüşte hayatından memnun, mutlu mesut, esprili tiplerdir genellikle. Her şeye gülüp geçerler  herkesle alay ederler, kibirli ve soğukturlar. Yaralarını onlara hatırlatan müziklerden, romanlardan, filmlerden kaçarlar. Duygulanmazlar, sevmezler, acımasızdırlar. Dışarıya gösterdikleri kabukları o kadar serttir ki, gözlerindeki keder belli olmasın diye, donuk bir ifade ile bakarlar, göz göze gelmekten kaçınırlar, sevgiyi zayıflık olarak görürler, o yüzden sevilmezler de. Kontrollü birer ruh hastasıdır her biri, soğukkanlı birer duygu katili aynı zamanda.     Yüzleşemedikleri ac...

Zihin Açıklığı

Küçüğüm; böyle bir pazar akşamı kapı çaldı, içeriye yakın akrabalardan bir abimiz girdi. Elindeki özenle sarılıp süslenmiş tatlı paketini, girişteki masaya bırakıp annemle babamın olduğu salona geçti. Biz beş kardeş, klasik pazar banyosunu eda etmiş, masanın etrafına boncuk gibi dizilmiş ders çalışırken, önce tam ortamıza düşen kırmızı jelatinli pakete baktık, sonra birbirimize. Bir anda beşimiz birden atıldık yırtarcasına açtık kutuyu. Bir kiloluk Antep şöbiyetini beş dakika da yalayıp yuttuk, iç ettik. İşte tam o anda, son dilimleri avurtlarımızı şişire şişire tıkınırken, salonun kapısı açıldı. O abi ile annem girdi içeriye. Annemin; abin baklava getirmiş, nereye koydunuz, demesi ile bizim son pişmanlıkla yutamadığımız baklavaların boş kutusunu görmesi, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş abinin, biraz mahcup biraz üzgün bir ifadeyle, ya ben size getirmiştim zaten demesi, annemin yer yarılsa da içine girsem bakışları geldi aklıma. Abi, kız bakmaya gidiyormuş meğer. Biz ne bilelim yaa. ...

Kaybedilenler

Yeniden çocuk olsak keşke. Mahmut hoca, hababama tatlı sert çıkışsa. Yaşar usta, patrona insanlık dersi verse. İnek Şaban, Güdük Necmi’ye eşşoleşşek dese. Tarık Akan dolmuştan eğilip Gülşen Bubikoğlu’nun yanağından öpse. Zeki Alasya ile Metin Akpınar dohuzyüz dohsan dohuz diye altın saysa. Ayşen Gruda, Vecihi’nin yolunu gözlese, Kibar Feyzo, Faşo ağanın havuzuna işese, Maho ağa, kovmireem ulaa kovmirem dese. Köyün kızları koro halinde, Kibar Feyzo niçin niçin, yanıyorum senin  için diye şarkı söylese. İhsan Yüce, kız güloo kendini teslim etmiyesin o namıssıza dese. Erol taş, kocaman etleri, butları vahşi bir iştahla kemiğinden sıyırsa. Gene geliyorum yılanoğlu dese Sunal. Fatma Girik, yavrusunu kapan kartalı yakalayıp taştan taşa vursa. Tellioğulları ile seferoğulları, sirkeli turşuyla limonlu turşu tadında savaşsa. O bir türlü büyümeyen tipsiz oğlan hababamın kazık kadar öğrencilerine gülüp dalga geçse. Aç kapıyı Veysel efendi derken onlar, Hafize ana zili çalsa, Vecihi uçağını ü...

Sıcak Süt, Baklava, İki de Güzel Ana

    On yedi yaşındayım. Daha liseyi yeni bitirmiş, soluğu üniversitede almışım Bursa’da. Anasının dizinin dibinden ilk defa ayrılmış, bilinmezliklere gebe bir şehre okumaya gelmişim. Huyunu suyunu bilmediğim bu gri kentin havasından mı, suyundan mı bilinmez, çok fena hasta olmuştum. Bademciklerim çiçek açmış, iki yandan kapatmış boğazımı, bırak yemek yemeyi, yutkunmak bile dünyanın en büyük zulmü bünyeme. Ne bakanım var ne edenim, ne bir tas çorba verenim var, ne de nasılsın diye soranım. Annemden tam 900 km ötede, o gurbet ellerde, o soğuk yurt odasının ranzasında yatıyorum ateşler içinde kavruluyorum. Dizlerimde derman olsa medicoya gidip ilaç alacağım ama üzerime oturan koca fili kaldırıp da yataktan bile kalkamıyorum. Gözlerimi kapattıkça kabuslar görüyorum, yılanlar, böcekler sarıyor etrafımı ateşin etkisiyle inliyorum. Sayıklamalarıma uyanan oda arkadaşlarım ambulans çağırıyor sağ olsunlar, gecenin bir yarısı fakültenin acilinde açıyorum gözlerimi. Bir ağrı kesici verip...

Diyanet Kapatılsın

Önce müftülere nikah yetkisi verin, sonra ağzı süt kokan kız çocukları evlenebilir, gebe kalabilir fetvası ilan edin. Tepki yoğunlaşınca da, efenim biz yanlış anlaşıldık deyip işin içinden sıyrılmaya çalışın. Yav he he biz de yedik. Lan biz sizi bilmiyor muyuz ezelden, evvelden münafıklar. Beyninizin içindeki sapkınlıkları, kirli karanlık şehvetinizi, ayar tutmaz, sınır tanımaz, ahlak bilmez fantezilerinizi. Kanunları, hükümleri önünüzde sallanan uzuvlarınız doğrultusunda yaz ıp yaşadığınızı, meşrulaştırdığınızı. Eksik erkekliğinize muhalif olamasın, yüzünüze vurulmasın diye, hep gözü açılmadık, hep daha da küçük, hep daha da bilmez, daha da 'taze' dişileri tercih edip, milyonlarca hayali, geleceği kararttığınızı. Karanlık, çirkin, pislik sıfatınıza bakmadan, gencecik çocukları kendinizde hak görüp, hayatlarını körelttiğinizi. Lan biz bilmez miyiz, sizin ne kadar eksik, ne kadar ezik, ne kadar korku dolu, nemli, yapış yapış dehlizlerde, ruhunuzun iğrenç birer fare gibi süründü...

Zehir Zıkkım

Bu kente ilk geldiğim 90 lı yıllarda, aynı böyle kirli paslıydı buranın havası, zehir solurduk geceleri. Darmstad caddesinin bir üst sokağında, yerin üç kat dibindeki, katalitik sobanın oksijen yetersizliğinden mütevellit söndüğü, güneş görmez hava girmez öğrenci evinden çıkar, boğazlı kazaklarımızı ağzımıza çeker, kirli, karbondioksit- monoksit karışımı yoğun havanın ciğerlerimize gitmesine engel olduğumuzu sanardık. Güneş doğmazdı o vakitler, her sabah kentin üstüne lanetli  bir sis gibi çöken kirlilikten kurtulmak için belki, Görükle’deki, atılıp, uzaklaştırıldığımız yurda, dikenli tellerden atlayıp kaçak giriş yaparken, bir temiz nefes alma hayali kurardık.. Ne zaman ki görüşümüz silikleşip, ciğerlerimiz kuruduğunda, beynimize oksijen yerine zehir aktığında, işte tam o anda lodos esmeye başlardı.. iki dakikada silip süpürür kara ve acı bulutları, şehri yenilenmiş tazelenmiş cillop gibi lokum gibi pırıl pırıl yapardı.. Bursa; memleketin en zehirli kenti istatistiklerinde başı ç...